8.ENFAL SURESİNDEN TÜRKÇE MEALLER VE İLGİLİ AÇIKLAMALAR

   Müminlerin nitelikleri;
    1. Sana enfali1 (savaş sonucu ele geçirilen kamu mallarını) soruyorlar. De ki:”Enfal, bütünüyle Allah’ın ve resulünündür.” Allah’a karşı yanlış yapmaktan sakının ve aranızı düzeltin. Eğer inanıp güveniyorsanız, Allah’a ve resulüne2 (elçisinin getirdiği Kur’an’a) gönülden boyun eğin. 2. Müminler ancak Allah anılınca yürekleri titreyen kimselerdir. Allah’ın ayetleri onlara bağlantılarıyla birlikte okununca bu ayetler onların güvenlerini arttırır. Onlar yalnızca Rablerine güvenip dayanan kimselerdir. 3. Onlar, namazlarını düzgün ve sürekli kılar, kendilerine verdiğimiz rızıkları yerli yerinde harcarlar. 4. İşte onlar gerçek müminlerdir. Onlar için Rableri katında dereceler, bağışlanma3 ve değerli rızık vardır.

    Açıklamalar 1;
    (1) Enfalin Allah ve resulüne ait olması, onun kamuya ait olduğunu gösterir. Alınan esir ve ganimetler için: 8/41

    (2) Resul, “birine gönderilen söz” anlamına geldiği gibi “o sözü iletmek için gönderilen elçi” anlamına da gelir. Allah’ın elçilerinin görevi, onun sözlerini insanlara ulaştırmaktır. Bu sebeple Kur’an’da geçen  Allah’ın resulü ifadelerinde asıl vurgu ayetleredir. Hz. Muhammed öldüğü için bizim muhatabımız olan resul, sadece Kur’an’dır (3/144).
    (3)  İstiğfar, “söz ve davranışla mağfiret talep etmektir”. Mağfiret ise, Allah’ın, kulunu azaptan korumasıdır.
————————————————————————————————————————
    Bedir savaşı;
    5. Nitekim Rabbin, gerçekleşen o şey sebebiyle1 seni evinden çıkardığı sırada bile müminlerin bir kesimi tam bir hoşnutsuzluk içinde idiler. 6. O gerçek2 bütünüyle ortaya çıktığı halde seninle çekişiyorlardı. Sanki göz göre göre ölüme sürükleniyor gibiydiler. 7. Oysa Allah söz vermişti, o iki topluluktan biri3 kesin olarak sizin olacaktı. Siz silahsız olanı (kervanı) arzuluyordunuz. Allah ise, sözleriyle (ayetleriyle)4 yaptığı o gerçek vaadi tahakkuk ettirmek ve o kâfirlerin ardını kesmek istiyordu.

8. Suçluların (Mekkeli müşriklerin) hoşuna gitmese de Allah gerçek vaadini tahakkuk ettirmek ve onların batıl eylemlerini boşa çıkarmak istiyordu. 9. Hani o gün (Bedir’de) Rabbinize yalvarıp yakarıyordunuz. O da “Ardı ardına gelen bin melek ile sizin imdadınıza yetişiyorum” diye cevap vermişti. 10. Allah bunu, sırf size bir müjde olsun ve kalpleriniz yatışsın diye yapmıştı. Yoksa zafer sadece Allah katındandır. Daima üstün olan ve bütün kararları doğru olan Allah’tır. 11. Hani Allah, bir güven duygusu vermek için sizi tatlı bir uykuya daldırmıştı (3/154). Sizi arındırmak, şeytanın yol açtığı çöküntüyü gidermek, kalplerinize metanet vermek ve ayaklarınızı sabit kılmak için gökten üzerinize yağmur da yağdırmıştı. 12. Meleklere de şunu vahyediyordu: “Ben sizinle beraberim. Siz müminleri cesaretlendirin. Ben de kâfirlerin yüreklerine korku salacağım.” Öyleyse5 (ey müminler) onların boyun köklerine ve parmak uçlarına vurun! 13. Çünkü bu kâfirler, Allah’ın ve elçisinin karşısında yer aldılar.         Kim Allah’ın ve elçisinin karşısında yer alırsa bilsin ki Allah’ın cezalandırması çetindir.
14. Haydi tadın o cezayı bakalım. O kâfirler için bir de ateş azabı vardır.
    Açıklamalar 1;
    (1) Enfalin kendilerine verilmemesinden hoşlanmadıkları gibi.

(2) Perslerle Romalıların savaştığı ve verilen zafer sözünün zamanının geldiği gerçeği.
(3) Biri Mekke ordusu diğeri ise zayıf bir koruması olan Mekke ticaret kervanı.
(4) Romalılarla Perslerin karşılaşacağı gün Müslümanların sevindirileceği, 17/76-77 âyetler gereği müşriklerin Mekke’den çıkarılması ve 2/191. ayet gereği bu işi Müslümanların gerçekleştirmesidir.
(5) Ayetlere göre Allah Teâlâ melekleri, kâfirleri öldürsünler diye değil; müminler için müjde olsun ve kalpleri yatışsın diye göndermiştir. Bedir savaşında müşriklerin sayısı binden azdı. Gelen bin melek onların boyunlarına ve parmak uçlarına vursaydı, hiçbir müşrik ayakta kalamazdı. Sonradan gönderilen meleklere de gerek kalmazdı.
*Ayetteki “boyunlarının üstüne ve parmak uçlarına vurun” emri meleklere değil, müminlere verilmiştir.

     ————————————————————————————————————————————————–
     Savaş sırasında dönüp kaçanın yeri cehennemdir;
    15. Ey inanıp güvenenler! Ordu halinde kâfirlerle karşılaştığınızda sakın arkanızı dönmeyin. 16. Savaş taktiği olarak yer değiştirme ya da bir birliğin yanında yer alma dışında kim o gün onlara arkasını dönerse Allah’ın gazabına uğrar. Onun kalacağı yer cehennemdir. Ne kötü hale gelmektir o!

17. Onları siz öldürmediniz; onları öldüren Allah’tır (3/145, 156). Attığın zaman da sen atmadın, onu atan Allah’tır1. Bu, inanıp güvenenleri güzel bir imtihandan geçirmek içindi. Daima dinleyen ve bilen Allah’tır. 18. Öyle oldu. Çünkü kâfirlerin oyununu zayıf düşüren de Allah’tır. 19. Gerçeğin açığa çıkmasını istiyorsanız işte gerçek açığa çıktı. Bu davranışa son verirseniz hayrınıza olur. Aynı yanlışa dönerseniz size yardımı keseriz. O zaman birliğiniz sayıca fazla olsa da size bir fayda sağlamaz. Çünkü Allah, inanıp güvenenlerle beraberdir.
    Açıklamalar 1;
    (1) Yapılan her iş, Allah’ın onayı ile olur.
    Allah nebimize, müminleri savaşa hazırlama emri vermişti (8/65). Çünkü onlar daha Mekke’de iken, Rûm/1-6. ayetlerini indirmiş ve Rumlarla Perslerin karşılaşacağı gün müminlere zafer sözü vermişti. Bu sebeple o gün onları Mekke ordusu ile yüz yüze getirmişti. Allah, müminlerin savaşıp Mekke’yi ele geçirmelerini istiyordu (8/7-8) ama onların bir bölümünün, Suriye’den gelen kervanı takipten bile korktuklarını görünce (8/5-6) daha önce yüklediği, kendilerinin on katı düşmanla savaşma yükümlülüğünü (7/65) iki kat azaltıyor (8/66).

————————————————————————————————————————–
    Müminlerin nitelikleri;
    20. Ey inanıp güvenenler! Allah’a ve resulüne (elçisinin getirdiğine) gönülden boyun eğin. Dinlediğiniz halde ona sırt çevirmeyin. 21. Dinlemedikleri halde “dinledik” diyenler gibi de olmayın. 22. Allah katında canlıların en kötüsü, aklını kullanmayarak sağırlık ve dilsizlik edenlerdir. 23. Allah, onlarda bir hayır olduğunu bilse elbette dinlemelerini sağlardı. Dinlemelerini sağlasaydı bile yine de yüz çevirerek sırtlarını dönerlerdi. 24. Ey inanıp güvenenler! Allah ve resulü sizi, size hayat verecek bir şeye çağırdığı zaman çağrısına uyun. Allah’ın, kişi ile kalbi arasına girdiğini ve onun huzurunda toplanacağınızı bilin. 25. İçinizden sadece yanlış yapanlara dokunmakla kalmayacak1 (size de dokunacak) bir imtihan2 konusunda yanlış yapmaktan sakının. Bilin ki Allah’ın cezalandırması çetindir.

     Açıklamalar 1;
    (1) Çevrenizde olan yanlışlara duyarsız kalmayın, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın diye düşünmeyin. Çatışma ve bozulma ortamı bir kere oluşmaya başladığı zaman sadece suçlulara değil herkese zarar verir.
    (2) Fitne”, altını içindeki yabancı maddelerden ayırmak için ateşe sokmaktır. Kur’an’da bu kelime imtihan (7/155), aldatma (7/27), cehennem azabı (51/10-14) ve savaş (2/216) anlamlarında kullanılmıştır.
———————————————————————————————————————–
     Müminlere hatırlatmalar;
    27. Ey inanıp güvenenler! Allah’a ve resulüne (elçisinin getirdiğine) hainlik etmeyin. Size emanet edilenlere de bile bile hainlik etmeyin. 28. Mallarınızın ve çocuklarınızın birer imtihan sebebi olduğunu, Allah katında da büyük bir ödülün bulunduğunu bilin. 29. Ey inanıp güvenenler! Allah’a karşı yanlış yapmaktan sakınırsanız O, sizde doğruyu yanlıştan ayırma yeteneği oluşturur, kötü işlerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük ikram sahibidir.
    ————————————————————————————————————————-

    Kafirlerin peygambere karşı mücadeleleri;
    30. O kâfirler, bir zamanlar seni tutuklamak, öldürmek ya da sürgün etmek için plan kuruyorlardı. Allah da plan kuruyordu. En iyi plan kuran Allah’tır. 31. Onlara ayetlerimiz okununca “Tamam dinledik, istesek bunun benzerini biz de söyleriz. Bu, öncekilerin yalan yanlış yazılarından başka bir şey değildir.” dediler. 32. Bir keresinde de şöyle demişlerdi: “Allah’ım! Eğer bu Kur’ân senin katından bir gerçekse gökten üstümüze taş yağdır ya da bizi acıklı bir azaba çarptır.” 33. Halbuki sen aralarında iken Allah onlara azap edecek değildi. Onlar bağışlanma dilediklerinde de azap edecek değildir.

34. Onlar sizi Mescid-i Haram’dan engelleyip dururlarken, ne ayrıcalıkları var ki Allah onlara azap etmesin? Üstelik orayı yönetmeye layık da değiller. Orayı yönetmeye layık olanlar Allah’a karşı yanlış yapmaktan sakınanlardan başkası olamaz. Ama onların çoğu bunu bilmezler.
35. O Beyt’in (Kâbe’nin) yanında yapıp durdukları ibadet, ıslık çalmak ve el çırpmaktan ibarettir. Kâfirlik etmenize karşılık1 tadın bakalım bu azabı. 36. Kâfirlik edenler, mallarını Allah’ın yolundan engellemek için harcıyorlar ve harcamaya da devam edeceklerdir. Yaptıkları harcamalar, daha sonra içlerinde bir yürek acısına dönüşecek ve sonunda mağlup olacaklardır. Kâfirlik edenler, cehenneme toplanacaklardır.
37. Allah bunu, kötüleri iyilerden ayırmak, kötüleri tıkış tıkış bir araya getirip yığmak ve hepsini cehenneme atmak için yapar. Kaybedecek olanlar işte onlardır. 38. Kâfirlik edenlere de ki: Kâfirliklerine son verirlerse daha önce yaptıkları bağışlanır; ama tekrar dönerlerse öncekilere uygulanan yasa onlara da uygulanır.
    Açıklamalar 1;
    (1) Bu ayet, Allah’ın emrettiği ibadet şekillerini görmezlikten gelerek ve Kabe’de yapılacak ibadetin nasıl olması gerektiğinin de  iyi bilmelerine rağmen, kendi kafalarına göre ibadet şekli uydurduklarını gösterir.

————————————————————————————————————————–
    Sizinle savaşanlarla savaşın;
   39. Sizinle savaşanlarla savaşın ki fitne (savaş ateşi) yok olsun ve Allah’ın koyduğu düzen1 tümüyle hâkim olsun. Savaşmayı bırakırlarsa, şüphesiz Allah onların yapmakta olduklarını daima görür. 40. Savaşa dönerlerse bilin ki Allah sizin en yakınınızdır. O sizin en yakınınızdır. O ne güzel yakın ve ne güzel yardımcıdır!

41. Eğer Allah’a ve furkan gününde (doğru ile yanlışın ayrıldığı gün)2, o iki ordunun çarpıştığı gün, kulumuza indirdiğimize inanıyorsanız bilin ki aldığınız her ganimetin beşte biri Allah’ın ve elçisinin, elçinin en yakınlarının, yetimlerin, çaresizlerin ve yolcularındır (beşte dördü de askerindir). Allah, her şeye bir ölçü koyar.
42. Siz vadinin (Medine’ye) en yakın yamacında, onlar vadinin en uzak yamacında, kervan ise sizin alt tarafınızdaydı. Sözleşseydiniz böyle denk getiremezdiniz. Ama Allah, kararlaştırılan bir işi (8/5) gerçekleştirsin; ölen gerçeği görerek ölsün, yaşayan da gerçeği görerek yaşasın3 diye böyle yaptı. Elbette daima dinleyen ve bilen Allah’tır.
43. (Ey Muhammed!) Allah onları rüyanda sana az gösterdi. Eğer çok gösterseydi kesinlikle dağılır ve savaşma konusunda kesinlikle anlaşmazlığa düşerdiniz Ama Allah, sizi bu hale düşmekten kurtardı. Çünkü O, içinizde olanları bilir. 44. Onlarla (Mekke ordusuyla) karşılaştığınızda da Allah, sizin gözünüzde onları az göstermiş, onların gözünde de sizi az göstermişti(3/13). Allah, kararlaştırılan bir işi gerçekleştirsin diye böyle yapmıştı. Bütün işler Allah’a arz edilir.
45. Ey inanıp güvenenler, bir birlikle karşı karşıya gelince sıkı durun ve Allah’ı (onun sözlerini) hep aklınızda tutun4 ki hedefinize ulaşasınız. 46. Allah’a ve resulüne (elçisinin getirdiğine) gönülden boyun eğin. Birbirinizle çekişmeyin yoksa dağılırsınız ve gücünüz gider. Siz sabırlı olun (duruşunuzu bozmayın). Allah sabredenlerle beraberdir.
    47. Çalım satmak ve insanlara gösteriş yapmak için yurtlarından çıkan5 ve Allah’ın yolundan engelleyenler gibi olmayın. Allah, onların yapmakta olduklarını çepeçevre kuşatır. 48. Şeytan, yaptıklarını güzel göstermiş ve şöyle demişti: “Bugün insanlardan sizi yenebilecek biri yoktur; ben sizin yanınızdayım.” İki birlik (karşı karşıya gelip) birbirini görünce de geri çekildi ve şöyle dedi: “Ben sizden uzağım. Ben sizin göremediğinizi (melekleri) görüyorum. Ben Allah’tan korkarım(59/16). Allah’ın cezalandırması çetindir.”

49. Hani (Mekke ordusuna katılan) münafıklar6 ile kalplerinde hastalık olanlar7 da “Bunları dinleri aldatmış!” diyorlardı. Halbuki kim Allah’a güvenip dayanırsa başarılı olur. Daima üstün olan ve bütün kararları doğru olan Allah’tır. 50. Melekler, yüzlerine ve sırtlarına vura vura vefat8 ettirirken o kâfirleri bir görsen! Onlara: “Yangın azabını tadın bakalım!” derler (47/27). 51. “Bu, kendi ellerinizle yaptıklarınızın karşılığıdır. Yoksa Allah, kullarına asla haksızlık etmez(6/160).”
52. Bunların hali, tıpkı Firavun hanedanının ve onlardan öncekilerin hali gibidir. Allah’ın ayetlerini görmezlikte direndiler, Allah da onları günahları sebebiyle yakaladı (3/10-11). Allah güçlüdür, cezalandırması çetindir. 53. Bu şundan dolayıdır: Bir topluluk içlerinde olanı değiştirmedikçe Allah onlara verdiği nimeti değiştirmez (13/11). Çünkü daima dinleyen ve bilen Allah’tır. 54. Evet! Bunların hali tıpkı Firavun hanedanının ve onlardan öncekilerin hali gibidir. Onlar, Rablerinin ayetleri karşısında yalana sarıldılar. Rableri de onları günahları sebebiyle yok etti. Firavun hanedanını da suda boğdu (8/2). Hepsi de yanlış yoldaydı. 55. Allah katında, canlıların en kötüsü kafirlik edenler (gerçekleri görmezlikte direnenler)’dir (2/17-18, 171). Onlar (Allah’a) inanıp güvenmezler. 56. Onlar, kendileriyle antlaşma yaptığın ve antlaşmalarını her seferinde bozan kimselerdir. Onlar yanlış yapmaktan sakınmazlar.
57. Savaşta yakalarsan onları öyle bir dağıt ki arkalarındakiler de dağılsınlar. Belki akıllarını başlarına alırlar.
    Açıklamalar 1;

    (1) Allah’ın düzeninin hakim olması: Dinde zorlama olamayacağı için (2/256), herkesin Müslüman olması değil (10/99), Allah’ın düzeninin hâkim olmasıdır (48/28). O da herkesin hürriyet içinde yaşayacağı bir ortamdır.
    (2) Furkan, doğru ile yanlışı ayırmaktır. Allah’ın kitapları hak ile batılı ayırdığı için her biri birer furkan’dır. Kadir gecesi meleklere görev verildiği için o gün furkan günüdür (44/4). Kur’ân o günün gecesinde indirilmeye başlanmıştır (2/185).
    (3) Önceden vadedilenin doğru olduğunu iki taraf da görsün.
    (4) Zikir, bağlantılarıyla birlikte düşünülüp öğrenilen doğru bilgi, o bilgiyi kullanıma hazır tutmak, akla veya dile getirmektir. Doğru bilginin kaynağı Allah’ın, yarattığı ve indirdiği ayetleridir. Her birinden elde edilen doğru bilgi zikirdir (21/24, 6/80). İnsanı, sadece bu bilgi tatmin eder (13/28). Allah’ı zikretmek; onu, kitabını ve yarattığı ayetleri dikkate almak, akıldan çıkarmamak ve onların üzerine düşünmektir. İnsan bunlardan bildiği kadarıyla sorumludur (2/209).
     (5) Müslümanlara karşı zafer elde edeceklerine emin bir şekilde Mekke’den çıkış yapan ordunun tavrı. Önceki ayette “savaşa çıkarken korku ve telaşa kapılmayın”, bu ayette ise “kesin üstün geleceğinizi düşünerek abartılı ve aşırı özgüvenli davranmayın” buyrulmuştur. Her iki ayet birlikte değerlendirildiğinde böyle bir tavır, ancak erdemli bir milletin  (ümmetin) ulaşabileceği bir seviyedir ki gerektiğinde korkusuzca kendini savunacak sabır  ve cesareti gösterebilen, üstün konumda olduğu takdirde ise zulüm ve aşırılıklara kapılmayacak bir millete tüm insanlar saygı duyar.
(6) Bunlar, Mekke’den gelen ordunun içinde yer alan münafıklardır. Müslümanları öldürmek için fırsat kollayan bu münafıklara karşı gösterilmesi gereken davranışlar (4/88-91) âyetlerde açıklanmıştır.

    (7) Bunlar Mekkeli kafirlerdir. Her kafir müşrik olduğu (3/151) için Mekkeli müşrikler de denebilir. Bunların kalplerinde kafirliklerinden dolayı bir hastalık vardır. Kâfirlik ve yalancılıklarının cezasını ahirette çekeceklerdir.
    (8) (39/42)’ye göre insan, biri beden diğeri ruh olmak üzere iki nefisten oluşur. Ruh ve can ayrı şeylerdir. Ana rahminde canlılık döllenmeyle başlarken, ruhun üflenmesi bütün organların tamamlanmasından sonra olur. Ruh bedenle birleştiğinde insan, dinleyen, basiret ve gönül sahibi bir canlı türü haline gelir (23/12-14,23/7-9).
Beden bilgisayarın donanımına; can, donanıma güç veren elektriğe benzer. Ruh ise bilgisayarın işletim sistemi gibidir. İşletim sisteminin bilgileri koruması gibi ruh da öyledir. Ruhun bedenden alınmasına “vefat ettirme” denir. Allah insanı vefat ettirdiğinde ve uyuyunca ruhunu alır ve tutar. Uyuyan insanın ruhu, uyandığında; ölen kişinin ruhu ise ahirette bedenler yeniden diriltildiğinde geri döner (23/100, 81/7).
————————————————————————————————————————
    Savaş hazırlığı                                                                                                               
    58. Bir topluluğun güveni kötüye kullandığından, bilgiye dayalı olarak korkarsan sen de aynı şekilde onlarla ilişkiyi kes. Allah hainleri sevmez. 59. Kâfirlik edenler, kaçıp kurtulabileceklerini sanmasınlar; onlar sizi çaresiz bırakamazlar. 60. Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve bağlanıp beslenen atlar1 hazırlayın. Onlar ile Allah’ın düşmanını, kendi düşmanınızı ve ayrıca sizin bilmeyip de Allah’ın bildiği öbür düşmanları korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız, size tam olarak ödenir, haksızlığa uğratılmazsınız.

61. Eğer düşmanlar barış için savaştan geri çekilirlerse sen de çekil ve Allah’a güvenip dayan. Her şeyi dinleyen ve bilen odur. 62. Sana oyun kurmak isterlerse Allah sana yeter. Seni, kendi yardımıyla ve müminlerle destekleyen odur. 63. Müminlerin kalplerini birbirine o ısındırdı. Dünya kadar mal harcasaydın kalplerini ısındıramazdın. Ama onların aralarını Allah kaynaştırdı. Daima üstün olan ve bütün kararları doğru olan odur.
64. Ey Nebi! Sana da sana uyan müminlere de Allah yeter. 65. Ey Nebi! Müminleri savaşa teşvik et. Sizden sabırlı (duruşunu bozmayan) yirmi kişi olursa, iki yüz kişiyi yener; içinizden yüz kişi olursa onlar da kâfirlik edenlerden bin kişiyi yener. Çünkü onlar (direnç göstermenin önemini) kavrayamayan bir topluluktur. 66. Allah, sizde bir zayıflık olduğunu bildi ve şimdi yükümlülüğünüzü hafifletti. Allah’ın izniyle, sizden dirençli yüz kişi olursa iki yüz kişiyi yener; sizden bin kişi olursa onlar da iki bin kişiyi yenerler. Allah direnç gösterenlerle beraberdir.
67. Savaş alanında düşmanı etkisiz hale getirmedikçe hiçbir nebinin2 esir almaya hakkı yoktur (47/1-6). (Ey Müslümanlar) siz, hemen elinize geçecek şeyler istiyorsunuz. Allah ise sonrasını3 istiyor. Daima üstün olan ve bütün kararları doğru olan Allah’tır. 68. Allah’ın daha önce kayda geçmiş4 bir kararı (30/1-6) olmasaydı, aldığınız şeyden dolayı size kesinlikle büyük bir azap çarpardı.
69. Artık ganimet olarak aldıklarınızdan helal ve temiz olanları yiyin5. Allah’a karşı yanlış yapmaktan sakının. Şüphesiz Allah, çok bağışlayan ve ikramı bol olandır.
    70. Ey Nebi! Elinizdeki esirlere de ki “Allah kalplerinizde bir hayır olduğunu görürse, sizden alınandan daha iyisini verir ve sizi bağışlar. Allah, çok bağışlayan ve ikramı bol olandır.”
    Açıklamalar 1;
    (1) Atlar
, insanlarla kurdukları bağ, sahip oldukları güç ve zor şartlara uyum sağlayıp dayanıklılık göstermeleri bakımından savaş ve çatışma ortamlarının vazgeçilmezleri arasında yer alırlar. Yakıta ihtiyaç duyan günümüz kara araçlarının işlevsiz kaldıkları durumlarda atlar tek alternatif olacaktır. Ayette at beslenmesinin emredilmesi, savaş ve benzeri durumlar için at beslemenin tüm zamanlarda yapılması gereken evrensel bir görev olduğunu gösterir.

Nitekim bu ayetin indirilmesinden yaklaşık 1300 yıl sonra gerçekleşmiş olan ve tank, top, uçak, roket gibi silahların belirleyici olduğu 2. Dünya Savaşı’nda Alman ordusunda 2,75 milyon, Sovyet ordusunda 3,5 milyon at kullanılmıştır. Günümüzde birçok ülke özellikle engebeli arazide belirli devriye ve keşif görevleri için atlı askeri birlikleri tercih etmektedir. Ayrıca toplumsal olaylara müdahalelerde atlı birlikler gelişmiş ülkeler tarafından etkin biçimde kullanılmaktadır.
    (2) Bu ayet nebilerde ismet sıfatının olmadığının delillerindendir (4/105-107,9/43,11/12, 17/73-75). Yani nebiler günahlardan korunmuş değillerdir.
    (3) Savaş meydanında galip gelip düşman üzerinde tam hakimiyet kurmanızı istiyor.                               
    (4) “Kayda geçmiş karar” meali verdiğimiz kelime kitaptır.
    (5) Allah, Bedir’de yanlış yapan Müslümanlara zafer verdiğini bildirdikten sonra aldıkları ganimetleri yemelerini de helal kılmıştır. Ganimet olan esirler değil, onlardan alınacak fidyeler (47/4) ve düşmandan alınan diğer mallardır (8/41)
      —————————————————————————————————————————-
    Müminlerin nitelikleri:
    72. İnanıp güvenen, hicret eden, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler (ellerinden geleni yapanlar) ile onları barındırıp yardım edenlerden her biri diğerinin koruyup kollayıcısıdır1. İnanıp güvenenlerden hicret etmeyenlere gelince, göç edinceye kadar hiçbirinizin, hiçbir konuda onları koruyup kollama göreviniz yoktur. Ama sizden dini konularda yardım isterlerse, aranızda anlaşma bulunan bir topluluğun aleyhine olmamak kaydıyla yardım etmek üzerinize borçtur. Allah, yapmakta olduğunuz her şeyi daima görür. 73. Kâfirlik edenlerden her biri de diğerinin koruyup kollayıcısıdır. Eğer bunu (birbirinizi koruyup kollama görevini bu şekilde) yapmazsanız orada fitne (çatışma) ve büyük bir fesat ortaya çıkar.

74. İnanıp güvenen, hicret eden ve Allah yolunda ve cihad edenler (ellerinden geleni yapanlar) ile bunları barındırıp yardım edenler var ya işte onlar gerçek müminlerdir. Onlar için bağışlanma (8/4) ve değerli rızık vardır. 75.  Sonradan inanıp güvenen, göç eden ve sizinle beraber olup cihad edenler. İşte onlar da sizdendir. Ama kan bağı ile akraba olanlar, olmayanlara göre Allah’ın kitabında önceliklidir2. Allah, her şeyi bilir.
     Açıklamalar 1;
    (1) Ayetteki velilik karşılıklı sorumluluk anlamındadır. Mekke’den göç edenler ile Medine’de onları barındıran ensarın birbirlerine karşı sorumlulukları olduğu özellikle belirtilmiştir. Ayet, Bedir Savaşından sonra Müslümanların Mekkeliler üzerinde açık bir üstünlük sağladığı askeri ve siyasi bir ortamda inmiştir. Bu esnada, Mekke’de kalan Müslümanlar da vardı. Allah Teala, göç edene kadar, bunlara diğer Müslümanların koruma sorumluluğunun bulunmadığını bildirmektedir.

    (2) Bütün müminler birbirinin yakınıdır. Bu yakınlık miras açısından değildir.      
———————————————————————————————————————-