2. BAKARA (Sığır: 187/286):
Muttakilerin nitelikleri:
2. İşte (beklenen) o Kitap!1 Onda hiçbir şüphe yoktur. Müttakîler2/yanlışlardan sakınanlar için bir rehberdir3. 3. Allah’a içten inanan, namazı düzgün ve sürekli kılan5, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak eden /hayra harcayan, 4. sana indirilene de senden önce indirilenlere de inanıp güvenen ve ahirete inançları kesin olanlar var ya, 5. işte onlar Rablerinden /Sahiplerinden gelen rehbere uymuş olanlardır. Onlar, umduklarına kavuşacak olanlardır.
Açıklamalar 1: 1. O kitap: Her nebiye kitap verilmiştir. Kur’an, Allah’ın, beklenen son kitabıdır. Her insanın, önceki kitaplarla birlikte bu kitaba da inanma görevi vardır. 2. “Müttaki; kendini koruyandır. Allah’ın dini fıtrat, tabiatta ve insanın hem fiziksel hem ruhsal yapısında geçerli kanun ve kurallar bütünü olduğu için müttakî, fıtratını koruyan, yanlış yapmaktan sakınan kişidir. O, herhangi bir varlığı Allah’a denk tutmaz. Fıtratını koruyan biri, Kur’an ile karşılaşınca onu kendine rehber edinir. Daima dürüst ve erdemli olmaya ve her türlü yanlıştan sakınmaya çalışır. Yalnızca şirk koşmaktan sakınmış kişiyi de Allah, bu yönüyle müttaki sayar. Günahı sevabından çok olursa, cehennemde cezasını çektikten sonra çıkarır ve cennetine koyar”.
3. Rehber: Hidâyet, nazikçe yol göstermektir. Namaz (Salat); bir şeyi bırakmamak, sürekli arkasında olmaktır. Namaza salat denmesi, hiçbir şart altında terk edilemeyen ve her gün, belli vakitlerde yerine getirilmesi gereken tek ibadet olmasından dolayıdır. İnfak (Hayra harcama): Ayetlerde geçen “infak”, sadaka ve zekat dahil hayır için yapılan her türlü harcamadır.
Açıklama 2: Müttaki; (Takva sahibi=Sorumlu insan): Takva sahibine müttaki denir. Kur’an da muttaki insan olunmasında ısrarla durulmuş, cennet nimetleri müttakiler için hazırlandığı bildirilmiştir. Allah, muttakileri cehennemden koruyacağını, onların dostu olduğunu, onları sevdiğini, onlar için her zaman bir çıkış yolu var ettiğini bildirmiştir. D. İ. Bşk. D.K. sözlüğü
“Yanlışlardan korunma hususunda arzunuz ve kararlılığınız olmadığı zaman doğru şeylerle bir ilişkiniz kalmaz. İnsanların devamlı koruma altında olmaları lazım. Müslümanların, hataya düşmemek için her şeye çok dikkat etmeleri gerekir. Allah Kur’an da çok sayıda ayette “Kendinizi koruyun”, “kendinizi tehlikeye atmayın” buyuruyor. Kur’an, insanı uyarmaktadır: “Akıp giden zaman çok önemlidir! (Bunu önemsemeyen) İnsan kesin olarak kayıptadır. Kayıpta olmayanlar; Allah’a inanıp güvenen, iyi işler yapan, birbirine sürekli doğruları hatırlatan ve sürekli sabırlı (kararlı olmayı) hatırlatan kimselerdir”(103/1-3). Allah’ın emirleri karşısında kararlı duruşlarını bozmadan zorluklara göğüs gerenler yani sabredenler imtihanı kazanmış olacaklardır”.
Muttaki insan, farkında olan insandır, kendisine bütün soruları sorabilen, gözlemleyen ve gereğini yapan insandır. Bir yerde oturup tespih çeken değil, inanan ve başkaları için iyi şeyler yapmaya çalışan insandır. Kur’an’da “İnanan ve salihat yapan insanlar kurtulur” diyen çok ayet vardır ama “İnanan ve hasenat yapan insanlar kurtulur diyen” tek bir ayet yoktur. Müslümanlar “biz baştan beri yanlış yola saptık, salihatı öne çıkaracakken hasenatı öne çıkardık” demelidirler. İ. Şahin
———————————————————————————————————–
Kafirlerin nitelikleri;
6. Kâfirlik1 edenleri /ayetleri görmezlikte direnenleri1 uyarsan da uyarmasan da onlar için fark etmez; inanıp güvenmezler. 7. (Sanki) Allah kalplerini ve kulaklarını mühürlemiş, gözlerinin üzerine de perde inmiştir2! Onlar için büyük bir azap vardır.
Açıklama 1: 1. Kâfir: Allah’ın ayetlerini kafasına göre açıklamak, onları bağlamından koparıp başka tarafa çekmek, kelimelerin anlamlarını değiştirmek, görmezden gelmek, o ayetler karşısında yalan yanlış şeylere sarılmak, inkar etmek eylemlerinin hepsi küfür olup bunu yapana kâfir denir. Kur’an’da kafirin ilk örneği İblis’tir. Allah ona, Âdem’e secde etmesini emrettiği halde etmemiş, “Sana emrettiğimde secde etmemene yol açan engel neydi?” diye sorduğunda da “Ben ondan daha değerliyim. Beni ateşten yarattın ama onu balçıktan yarattın” diyerek, kendine verilen emrin üstünü örtmüş ve davranışında ısrarcı olmuştu. Bu sebeple kâfirlik kelimesini en iyi karşılayan ifade “görmemekte direnmektir”. Bir kişi, Allah’ın âyetlerine inandıktan sonra onlardan bir tanesini dahi görmemekte direnirse üstünü örtmüş ve kâfir olmuş olur. Bu kişi, direnmesine sebep olan şeyi Allah’ın seviyesine çıkardığı için de müşrik olur. Bundan dolayı her kâfir, müşrik; her müşrik de kâfirdir. Allah’a inanmayan kişi, Allah’ı yok sayan kişi değildir; ona gereği gibi güvenmeyen kişidir. Allah’a tam teslim olamaz. “Allah ne diyorsa odur” diyemez, Müslim (Müslüman) olamaz. Hayat tarzını ve beklentilerini değiştirmek istemeyen, Kur’ân’ı görmezlikte direnen kişi kâfir olur. İlgili ayetler; Ayetlerimiz karşısında yalana sarılan ve onlara karşı kibirlenenler için gök kapıları açılmayacak, deve iğne deliğinden geçinceye kadar Cennet’e giremeyeceklerdir. Suçluları işte böyle cezalandırırız. 7/40.
” İnanıp güvendikten sonra kâfir olan ve kâfirlikte ileri gidenlerin (ölüm gelince yapacakları) tövbeleri /dönüşleri kabul edilmeyecektir. Yoldan çıkanlar işte onlardır.3/90
“Kâfirlik edenlerin (ayetleri görmezlikte direnenlerin) malları da çocukları da Allah katında hiçbir işlerine yaramayacaktır. Onlar o ateşin ahalisidir, orada ölümsüz olacaklardır”3/116. ”Sadece kafirlik edenler, Allah’ın ayetleri hakkında, tartışmaya girerler. Onların diyar diyar gezip dolaşmaları seni aldatmasın!” 40/4-5
2. Tövbe edildiği yani yanlıştan dönüldüğü takdirde (2/160) affedilmeyecek bir günah yoktur (2/159-160, 3/86-89, 39/53). Ayetleri görmezlikte direnenler, gerçekleri görmek, duymak ve anlamak istemezler (41/5). Sanki Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiş, gözlerine de perde inmiş gibi davranırlar. Ayrıca Allah, kâfirleri, en’âma yani koyun, keçi, sığır ve deveye benzetmiştir. Bunun sebebi de kalplerini, kulaklarını ve gözlerini bir insan gibi kullanmamalarıdır . Ayetleri görmezlikte direnenler için fark etmese de Müslümanların onları, uygun ortamlarda ( 87/9-12) uyarmaya devam etmesi gerekir
————————————————————————
Münafıkların nitelikleri;
8. İnsanlardan öylesi de vardır ki “Allah’a ve ahiret gününe inandık.” derler. Halbuki onlar inanıp güvenmiş değildirler. 9. Allah’ı ve müminleri aldatmaya çalışırlar. Onlar yalnızca kendilerini aldatırlar ama bunun bilincinde değillerdir! 10. Kalplerinde, (kâfirliklerinden dolayı) bir hastalık vardır; Allah onlara bir hastalık daha (münafıklık hastalığını da) ekler. Yalan söylemelerine karşılık onlara acıklı bir azap vardır.
Açıklama 1: Münafık (2/8-10); hem kafir ve hem de ikiyüzlü demektir. Kalben inanmadığı halde, inkarını saklayıp dili ile inandığını söyleyerek mümin görünen kimsedir. Onlar, bir meşale ile yani Allah’ın dini ile aydınlanmak ve doğru yolda yürümek istemişler ama önleri aydınlanınca, gördükleri hesaplarına gelmediği için kör numarası yapmaya başlamışlardır.
Münafık, Müslüman olmadığı halde, Müslümanları aldatmak için Müslüman gibi görünen kimselere denir. Dünya hayatına inanan ahrete inanmayan kimsedir. Allah’a tam güvenememe hastalığına eklenen yalancılık hastalığı ikinci bir azaba sebep olur. Bunlar kâfirlik ve yalancılıklarının cezasını dünyada da ahirette de çekerler. Münafık, başlangıçta Müslümanca yaşamak ister ancak dünyayı ikinci sıraya atamayınca, kendine engel gördüğü ayetlere karşı kör, sağır ve dilsiz kesilir.
Münafıklar, hesaplarına uyan ayetler arar, birçok ayeti bağlamından koparıp Müslümanları saptırmaya çalışırlar. En büyük arzuları, nebimizin sözlerini, ayet seviyesine çıkarmaktır. Bunlar, nebi ve resul kelimelerinde anlam kayması yaparak Hz. Peygamberin nebi sıfatıyla söylediği sözleri veya onun adına uydurulan rivayetleri resul sıfatıyla tebliğ ettiği ayetler seviyesine çıkarmış ve onu, Allah’ın yanında ikinci bir ilah saymışlardır. Bunları bilen Nebimiz, kendi sözlerinin yazılmasını yasaklamıştır. Ebubekir ve Ömer (r.a.) döneminde yasak sürmüş ama daha sonra önleri açılmıştır.
“Allah Resulü buyuruyor ki: “Münafığın üç alameti vardır: Yalan söyler, sözünde durmaz ve emanete hıyanet eder”. Böyle kimse, Müslüman olduğunu söylese, namaz kılsa, oruç tutsa da münafıktır. Her münafık, aynı zamanda kâfirdir. Allah’ın ayetlerinden herhangi birini görmek istemeyen veya bir menfaati için örten, en büyük âlim de olsa bu konuma girer”. A. Bayındır
Ayetler: Sağır, dilsiz ve kör kesilirler; onlar yollarından dönmezler. 2/18
Münafık erkeklerle münafık kadınların birbirlerinden farkı yoktur. Onlar, kötü şeyleri emreder, iyi şeyleri de yasaklarlar. Eli sıkı davranırlar. Onlar Allah’ı unuttular, Allah da onları unuttu. Münafıklar tam anlamıyla yoldan çıkmış kimselerdir. 9/67
———————————————————————————————————————–
İnsanlara; hitap ve öğütler;
21. Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin ki yanlışlardan sakınabilesiniz. 22. Yeryüzünü sizin için dayalı döşeli hale getiren, göğü de bina gibi yapılandıran odur. Gökten su indirir de onunla oluşan ürünlerden sizin için rızık çıkarır. Öyleyse bile bile1, Allah’a benzer nitelikte varlıklar uydurmayın. 23. Kulumuza indirdiğimizden (Kur’an’dan) şüpheniz varsa ondaki sûrelerden birine denk bir sûre getirin, Allah ile aranıza koyduğunuz bilgili kişilerinizi de çağırın2. Doğru sözlü kimselerseniz (bunu yaparsınız). 24. Bunu yapmazsanız ki asla yapamazsınız, o zaman tutuşturucusu insanlar ve taşlar olan o ateşten kendinizi koruyun. Orası kâfirler için hazırlanmıştır.
Açıklama 1: (1) 2. “Bile bile Allah’a benzer varlıklar uydurmak”: Allah’ın varlığı ve birliğinde kimsenin şüphesi yoktur. İlah sayılanlar, Allah ile araya konan aracılardır. Heykellerin ilah olamayacağı açıktır ve o suçu işleyenler affedilmez. Ayette, “bile bile” den maksat, bilmeden yapılan yanlışların affedileceğini gösterir (2/286). Bir Müslüman puta tapmaz ama onlar, Hz. Peygamberin, ilim adamlarının ve din adamlarının ilah yapıldığının farkında değillerdir. Allah, Kur’an’ı sadece kendisinin açıkladığını, bunu bir ilme göre yaptığını (7/52), bu açıklamalara, konuyu bilenlerden oluşan bir ekibin ulaşabileceğini (41/3) bildirmiş ve başkasının yapacağı açıklamayı kabul etmenin onu ilah saymak olduğunu açıkça ifade etmiştir (11/1). Ama geleneksel yapı, birçok ayeti gizlemiş, birçoğuna da yanlış anlamlar vermiş ve Hz. Peygamberin de ayetleri açıklama yetkisinin olduğunu, Müslümanlara kabul ettirmiştir. Kur’an’ı açıklama yetkisi alimlere de verilerek mezhepler oluşturulmuş ve bir ilahlar piramidi meydana getirilmiştir. Bu, kabul edilebilecek bir şey değildir. Brçok ayeti gizleyip birçoğunun da anlamını bozarak Müslümanları bu hale sokanlar..
2. “Bilgili kişiler”; ‘bilen ve bilgilendiren’ anlamlarına gelir. Kur’an’ı anlayarak okuyan herkes onun Allah’ın sözü olduğunu kesin olarak kabul eder. Allah ile aralarına aracı koyanlar, aracıları din konusunda en bilgili kişiler görür ve onlara güvenirler ama Allah’ın onlardan üstün olduğundan da şüphe etmezler. Bu ayet onlara şunu söylüyor: Eğer iddianızda samimi iseniz en bilgili saydığınız o kişileri de çağırın da Kur’an’dakilere benzer bir sure yazıp getirin. Bunu yapamazsanız bu kitabın Allah’ın kitabı olduğunu anlamış olursunuz. Ona inanmamaya devam ederseniz başınıza gelecekleri bilin.
———————————————————————————————————————
Müminlerin nitelikleri;
25. İnanıp güvenen ve iyi işler yapanlara şu müjdeyi ver: Onlar için, içlerinden ırmaklar akan cennetler/ bahçeler vardır. Her ne zaman o bahçelerin bir ürünü onlara rızık olarak sunulsa “Bundan bize daha önce de sunulmuştu.” diyeceklerdir. Aslında onlara öncekinin benzeri verilmiştir. Orada onlar için tertemiz eşler de vardır. Onlar orada ölümsüz olarak kalacaklardır.
Açıklama 1: Cennette yenenler, bilinen ve sevilen şeylerdir. Her defasında farklı lezzette olacağından bıkmayacaktır.
Cennete giden eşler, kusurlarından ve kötü huylarından arındırıldığı için, biri diğerinde herhangi bir eksik bulamayacaktır. Cennetteki vildan ve huriler eş değil hizmetçidirler, gılman ise onların küçük yaşta ölmüş çocuklarıdır.
—————————————————————————
Fasıkların nitelikleri;
26. Allah herhangi bir şeyi, bir sivrisineği de onun üstünde olanı da örnek vermekten çekinmez1.İnanıp güvenenler bilirler ki bu örnek, Rablerinden gelen bir gerçektir. Kâfirlik edenler ise şöyle diyeceklerdir: “Allah bunu örnek vererek neyi amaçlamış olabilir ki!” Allah, bununla birçoğunun yoldan çıktığına, birçoğunun da yola geldiğine karar verir2; yoldan çıktığına karar verdikleri sadece fâsıklardır3. 27. Fâsıklar; Allah’a verdikleri sözü sağlamlaştırdıktan sonra sözünden cayan, Allah’ın kurulmasını emrettiği bağı koparan4 ve yeryüzünde bozgunculuk yapanlardır. Kaybedenler işte onlardır.
Açıklama 1: 1.Sivrisineğin örnekliği ve özellikleri: Allah’ın verdiği örnekler için bu kelimeyi tercih etmesi, örneklerin çeşitliliğini vurgulaması bakımından önemlidir. Allah’a inanıp güvenen herkes, ondan gelen her şeye büyük değer verir. Sivrisineğin de küçümsenecek bir tarafı yoktur. Araştırmalara göre onun 3500 farklı türü vardır. Hayvanlardaki solunum, sindirim, dolaşım gibi biyolojik sistemlerin tamamı mikro düzeyde birkaç milimetrelik bir sivrisineğin vücuduna yerleştirilmiştir. Memelilerin hiçbir kas veya ekleminin yapamayacağı güçle, saniyede 1000 kez kanat çırparak rüzgârsız havada saniyede bir metre yol katederler. Ayak uçlarındaki pulvillum adı verilen vantuz şeklindeki yapılar sayesinde duvarda ve tavanda yürüyebilirler. Antenlerindeki harekete, sese ve kokuya duyarlı küçük kıllar vasıtasıyla zifiri karanlıkta yayılan ısıyı; ter, karbondioksit ve nem kokularını kolaylıkla algılayıp tespit ettikleri insan ve hayvanlara konarlar…..
2.Her insan, Allah’ın varlığını, birliğini ve kendisinin sahibi olduğunu, ömür boyu yaptığı gözlemlerle, tekrar tekrar kavrar. (7/172-173) Kendini yanlışlardan koruması gerektiğini de bilir. Ayetleri iyi anlayan herkes, onların Allah’a ait olduğu konusunda kesin bir kanaate varır (41/53-54) ve onlara uyma sözü verir (5/7).
3. Fâsık: Allah’a, içinden kesin söz verdikten sonra onunla bağını koparıp yoldan çıkan kişidir. O, Allah’ın emirlerini anlar, uymaya karar verir daha sonra vazgeçer ve onları unutmuş gibi davranır. Cezayı hak edenler onlardır.
4.Bu söz, Allah’ın tek ilah olduğu, onun bir ortağının olmadığı ve kulluğun sadece ona yapılacağı sözüdür (7/172, 36/60-61). Verdiği bu sözün gereğini yapmayanlar, sinir uçlarından da yakın olan Allah’ı (50/16) uzakta sayıp araya koyduğu aracılarla ona ulaşmaya çalışarak (39/3) veya Allah’ın ayetlerini görmezlikten gelip onun yerine kendi sözünü (28/50) yahut başkasının sözünü koyarak (9/31) kafir olmuş ve şirke düşmüş ve (3/151) Allah’la aralarına, kendi arzularını veya kutsal saydıkları şeyleri koyup aradaki bağı koparmış olurlar. Allah’ın koparılmamasını istediği bağ budur (13/19-21). Bunun, akrabalık bağı ile ilgisi yoktur.
Açıklama 2: Dini emirlerden birini aleni yapmayanlar veya dinin yasaklarını aşikare yapanlar da fasıktır. İnsan şirk günahı işleyerek yoldan çıkarsa kafir olur ya da diğer günahları işleyerek yoldan çıkar fasık olur. İffetli kadınlara suç isnat edenler, yalan haber yayanlar, Allah’ı unutanlar, ayetler karşısında yalan söyleyenler, kelimelerin anlamlarını kaydırıp arzularına göre hüküm elde etmeye çalışanlar fasıktır. Allah’ı unutanlar gibi olmayın. Allah böylelerine kendilerini unutturur….59/19
——————————————————————————————————————————
Allah’ın nitelikleri;
28. Allah’a karşı nasıl kâfirlik edersiniz! Siz cansız varlıklardınız, size o hayat verdi. Sonra sizin canınızı alacak ve daha sonra yeniden hayat verecektir. Sonunda onun huzuruna çıkarılacaksınız.
29. Yerde olan her şeyi sizin için yaratan odur. Aynı zamanda göğe yönelmiş ve onları yedi gök olarak düzenlemiştir. Her şeyi bilen odur.
—————————————————————————————————————————-
“Allah, yeryüzünde halife yaratıyor”;
30. Rabbin bir gün meleklere: “Yeryüzünde bir halife /muhalif varlık oluşturuyorum.” dedi. Melekler: “Orada düzeni bozacak ve kan dökecek birini mi oluşturuyorsun? Her şeyi mükemmel yaptığın için sana yine de boyun eğeriz. Senden dolayı onu kutsal sayarız.” dediler. Allah: “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim!” dedi. 31. Âdem’e bütün varlıkların isimlerini /özelliklerini öğretti, sonra onları meleklere gösterdi: “(Muhalif varlık konusunda) Doğru sözlü kimselerseniz bana şunların isimlerini /özelliklerini anlatın!” dedi.32. Melekler, “Biz sana boyun eğeriz, senin öğrettiğin dışında bir bilgimiz yoktur. Her şeyi bilen ve bütün kararları doğru olan sensin.” dediler. 33. Allah: “Âdem! Meleklere şunların isimlerini /özelliklerini anlat!” dedi. Âdem onlara o isimleri anlatınca, “Size dememiş miydim, ben göklerin ve yerin gaybını /gizlisini saklısını bilirim. Neyi açığa vurduğunuzu, (içinizde) neyi sakladığınızı da bilirim.” dedi. 34. Meleklere “Âdem’e secde edin /onun karşısında saygıyla eğilin!” dediğimizde hepsi hemen secde etti, İblis hariç. O direndi, büyüklendi ve kâfirlerden oldu.
35. Dedik ki: “Âdem! Sen ve eşin şu bahçeye yerleşin. İstediğiniz yerden bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa yanlış yapanlardan olursunuz.” 36. Sonra o şeytan, o ağaç yüzünden ikisinin de ayaklarını kaydırdı ve onları bulundukları yerden çıkardı. (Üçüne birden) şöyle dedik: “Biriniz diğerine düşman olarak oradan inin! Sizin için bu topraklarda yerleşecek yer ve bir süreye kadar geçiminizi sağlayacak şeyler de bulunacaktır.1” 37. Âdem Rabbinden uyarılar aldı (ve tövbe etti). Rabbi de onun tövbesini kabul etti. Çünkü tövbeleri /dönüşleri çokça kabul eden ve ikramı bol olan odur. 38. (O üçüne) şunu da söyledik: “Oradan hep birlikte inin! Tarafımdan size bir rehber (kitap) gelir de rehberime kim uyarsa onların üzerinde ne bir korku olur ne de üzülürler. 39. Ayetlerimizi görmezlikte direnen ve onlar karşısında yalana sarılanlar olursa işte onlar o ateşin /cehennemin ahalisidir. Onlar orada ölümsüz olarak kalacaklardır.”
Açıklama 1: 1. İnsan bu dünyada yaratılmıştır. Burada yaşayacak, burada ölecek ve yeniden burada dirilecektir.
Açıklama 2: Halife (2/30); O’nun kanunlarını yürütecek kimse demektir. Allah’ın kanunlarının yürütülmesi ise: bunun, hem Kur’an’ı Kerimin hükümlerini ve Allah’ın koyduğu, kainatın nizamını gerektiren tabii ve akli kanunları kapsadığıdır. Madem ki insan Allah’ın halifesidir, Yüce Allah halifesine bir takım işler gördürecektir. O işleri kendisinin istediği gibi yapabilmesi için kendi sıfatlarından ona vermiştir. Kendisine verilenlerin birincisi, ilim sıfatıdır. İnsan yapacak olduğu şeyi otomatik olarak değil, bilerek yapmalıdır. İkinci sıfat, yapacak olduğu şeyi yapabilme gücüne sahip olması yani kudret sıfatının kendisine verilmesidir. Üçüncü sıfat olarak, bu iki sıfata hareket ve istikamet verecek olan irade sıfatı kendisine verilmiştir. İnsan asıl bu irade sıfatından sorumlu tutulacaktır. İşte insan bu üç nitelikle diğer bütün varlıklardan ayrılır. Bu üç gücü nasıl kullanacağı hususunda akıl ve Kitap ona yol gösterecektir. H. Atay
——————————————————————————————————————————
İsrailoğullarına hitap;
40. Ey İsrailoğulları1! Size verdiğim nimeti2 hatırlayın! Bana verdiğiniz sözü3 yerine getirin ki ben de size verdiğim sözü yerine getireyim. Yalnız benden korkun. 41. Yanınızda olanı (Tevrat’ı) tasdik edici özellikte indirdiğime (Kur’an’a) inanıp güvenin4. Onu ilk görmezlik eden siz olmayın! Ayetlerimi geçici bir çıkara karşılık satmayın! Bana karşı yanlış yapmaktan sakının! 42. Gerçekleri uydurma şeylerle karıştırmayın ve gerçekleri bile bile gizlemeyin!5 43. Namazı düzgün ve sürekli kılın6, zekâtı verin; rükû edenlerle birlikte rükû edin!
44. Kitabı /Tevrat’ı bağlantılarıyla birlikte okuduğunuz halde, insanlara erdemli olmayı emredip kendinizi unutuyorsunuz, öyle mi? Hiç aklınızı kullanmaz mısınız? 45. Sabırla /duruşunuzu bozmadan ve görevlerinizi aksatmadan (Allah’tan) yardım isteyin. Bu, (Allah’a) saygılı olanlardan başkasına gerçekten ağır gelir. 46. Saygılı olanlar, Rableriyle yüzleşeceklerini ve onun huzuruna varacaklarını anlayanlardır.
47. Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetleri ve sizi çağdaşlarınıza üstün kıldığımı hatırlayın! 48. Kimsenin kimseden bir şeyi savamayacağı, kimsenin şefaatinin kabul edilmeyeceği, kimseden (kurtuluşu için) bir bedel alınmayacağı ve hiç kimseye yardım edilmeyeceği bir gün konusunda yanlış yapmaktan sakının! 49. Hani sizi Firavun hanedanından kurtarmıştık. Onlar size kötü bir azap vermek istiyor, oğullarınızı boğazlıyor, kadınlarınızı ise sağ bırakıyorlardı. Bunda, Rabbinizin yıpratıcı büyük bir imtihanı vardı.
Açıklama 1. 1. İsrail, Hz. Yakup’un lakabıdır. İsrailoğulları, Hz. Yakup’un soyundan gelenlerdir. Onun babası İshak, dedesi Hz. İbrahim idi. 2. Allah’ın İsrailoğullarına yaptığı iyilik ve ikram, Hz. Muhammed’e kadar gelen nebileri, onların içinden çıkarmasıdır. Hz. Muhammed ise Hz. İsmail soyundandır. Bunu İsrailoğulları bilir ama bir türlü kabul edemezler. 3. Onların Allah’a verdikleri söz, kendi kitaplarını tasdik eden Kur’an’a ve onu getiren Hz. Muhammed’e inanma sözüdür (3/81,84;7/157). 4. Allah’ın dini İslam (3/19,85), bütün dinlere hâkim olacaktır (9/33, 48/28, 61/9). Yahudilerin bu hâkimiyetten yararlanmaları, Kur’an’a inanmalarına bağlıdır (5/12, 7/157). 5. Tevrat’taki ifade “Onlara kardeşleri (İsmailoğulları) arasından senin gibi bir peygamber çıkaracağım. Sözlerimi ondan duyacaksınız. O, buyruklarımı onlara bildirecek. Bu peygamberin ilettiği sözlerimi dinlemeyeni cezalandıracağım” (Tesniye18) 6. Bütün nebiler namazı ve zekâtı emretmişlerdir (98/5). Namazı kılıp zekâtı vermek, bu dinin olmazsa olmaz göstergesidir.
———————————————————————————————————————
İman esasları
62. İnananlar ile Yahudi, Hristiyan ve Sâbiîler var ya! (Onlardan) her kim Allah’a ve ahiret gününe inanıp güvenir ve iyi işler yaparsa ödülleri Rableri katındadır. Onların üzerinde ne bir korku olur ne de üzülürler.
Açıklama 1: 1..“Yahudilik” kavramı, Hz. Yakub’un oğlu Yahuda’nın soyundan gelir. Hz. Davud’un krallığından sonra ortaya çıkmıştır. Kur’an’ın indiği dönemde de doğru veya yanlış İsrailoğullarının tüm dini geleneğini ifade etmekteydi. Sâbiîler, Hz. Yahya’ya inen ve Ginza adı verilen kitaba inanırlar. Mecusîler (Zerdüştiler), ateşe tapanlar olarak bilinir. Oysa Zerdüştün getirdiği öğretiler, tek tanrı olan Ahura Mazda’ya dayandırılır. Bu dinde abdest, beş vakit namaz, kurban gibi birçok ibadet yer almaktadır.
Açıklamalar 2: Yahudi ve Hristiyanlar cennete girecekler mi? Yahudiler Tevrat’a, Hristiyanlar da İncil’e gerçekten inanıyorlarsa bu iki kitap ta, onların peygamberimize de inanmalarını emretmektedir. Kur’an o iki kitabın doğrularını tasdik ediyor. Tevrat’taki ifade ise şöyledir: “Onlara kardeşleri olan (İsmailoğullarından) bir peygamber çıkaracağım. Sözlerimi ondan işiteceksiniz. Kendisine söylediklerimi onlara bildirecek. Adımla konuşan bu peygamberin ilettiği sözleri dinlemeyeni cezalandıracağım.” (Tesniye18:18,19). İlgili ayetler:
De ki: “Ey ehlikitap/kitaplarında uzman olanlar! Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden size indirilmiş olanı (Kur’an’ı) tam olarak uygulamadıkça bir temeliniz olmaz.” Rabbinden sana indirilen (Kur’an), onlardan çoğunun azgınlığını ve kâfirliğini artıracaktır. O kâfirler topluluğu için dertlenme 5/68.
(Kur’an’a) inananlar ile Yahudiler, Sâbiîler ve Hristiyanlar var ya! Onlardan her kim Allah’a ve ahiret gününe inanır da iyi işler yaparsa onların üzerinde ne bir korku olur ne de üzülürler. (5/69).
Onlar, yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılı bulacakları ümmi nebi olan bu resule uyanlardır. O resul onların iyi şeyleri yapmalarını ister ve kötü şeylerden sakındırır. Onlara temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar. Onların ısrını /ağır yükünü ve üzerlerindeki prangaları kaldırır. Ona güvenen, onun değerini bilen, ona yardımcı olan ve onunla birlikte indirilen nûra (Kur’ân’a) uyanlar var ya işte umduklarına kavuşacak olanlar onlardır” 7/157. Bir topluluğa Kur’an tebliğ edilmemişse kendi kitaplarına uymaları yeterli olur. Ama Kur’an tebliğ edilmişse artık ona uymak zorundadırlar. A. Bayındır
Konu ile ilgili diğer ayetler:
Şöyle deyin: Biz Allah’a inanıp güvendik; bize indirilene, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve torunlarına indirilene, Musa’ya ve İsa’ya verilmiş olana, Rableri tarafından bütün nebilere verilenlere inandık. Onlardan birini diğerinden ayırmayız1. Biz sadece Allah’a teslim olmuş kimseleriz. 2/136.
Süleyman Ateş’in konu ile ilgili açıklaması:
S.Ateş; 2/62. ayet hakkında müfessirlerin genellikle Kitâb ehlinden Allah’a ve ahiret gününe inanmış, kimselerin ancak Hz. Muhammed’e inanıp Müslüman oldukları takdirde cennete gidebileceklerini söylemektedir.
S. Ateş, Mâide 69. ve Bakara 62. ayetlerin Allah’a ve ahirete inanıp iyi iş yapan Müslümanların, Yahûdîlerin, Hrıstiyanlar’ın ve Sâbiîler’in korku ve üzüntü çekmeyeceklerini söylemiştir. Ateş, Hz. Muhammed’e gelen vahiyleri inkâr eden ve ona düşman olan Yahûdî, Sâbiî ve Hrıstiyanlar’ın bir esas üzere olmadıklarını çünkü onların Tevrat ve İncil’in gereklerine ters düştüklerini, Allah’tan indirileni reddettiklerini beyan etmiştir.
Süleyman Ateş’in konu ile ilgili düşünceleri: “Ama hepsi bir değildir. Kitap ehli içinde, gece saatlerinde ayakta durup Allah’ın ayetlerini okuyarak secdeye kapanan bir topluluk da vardır. Onlar, Allah’a ve ahiret gününe inanırlar, iyiliği emreder, kötülükten men’ederler; hayır işlerine koşarlar. İşte onlar iyilerdendir”3/113-115 ayetleri ile “(Kur’an’a) inananlar ile Yahudiler, Sâbiîler ve Hristiyanlar var ya! Onlardan her kim Allah’a ve ahiret gününe inanır da iyi işler yaparsa onların üzerinde ne bir korku olur ne de üzülürler(5/69)”. Ayetlerden anlıyoruz ki Allah, cennete girmek için üç şart belirlemiştir ve bu şartlar:
1) Allah’a şirksiz imân, 2) Âhiret gününe imân 3) Sâlih amel (Allah’a ibâdet etmek ve yararlı iş yapmak) tır. İşte bu şartları yerine getiren her kul, Kur’ân’a göre cennetliktir.”
Allah’a ve ahirete tereddütsüz inanan, salih amel işleyen, Hz. Muhammed’in peygamberliğini ve Ona gelen Kur’ân’ın da Hakk’ın vahyi olduğunu kabul etmekle birlikte Müslüman olmayıp kendi dini üzere giden insanlarda cennete gidecektir. Allah’a inanan kimse, sadece Allah’a ibadet ettiği için Müslümandır. Onun eksiği, Hz. Peygamber’in tanımladığı ibadet yöntemini ve din kurallarını kabul etmekle beraber, kendi dininde kalmasıdır.
Peygamber’e tabi olmak tevhidin şartı değildir. Kur’ân-ı Kerim’in hiçbir yerinde tevhid, böyle bir şarta bağlanmamıştır. Ateş, bu tezine Hz. Peygamber’in Necâşî’nin ardından gıyaben kıldığı cenaze namazını da delil getirmektedir. O’na göre Necâşî’nin yaptığı, sadece Peygamber’in hak olduğunu kabulden ibaret olup dininden vazgeçmemiş, Müslümanlarla beraber namaz kılmamıştır. Necaşi dininden ayrılmış olsaydı, Hristiyan ülkede hükümdarlığa devam edemezdi. Onun yaptığı, Peygamber’in doğruluğunu, Kur’ân’ın vahy olduğunu kabulden ibaret idi. Sadece bu kadarı, onun ebedi saadeti için kafi görülmüştür. Buradan yola çıkan Ateş, Allah’ın geniş rahmetini daraltmaya hiç kimsenin hakkı yoktur, demektedir.
———————————————————————————————————–
Cehennem ahalisi-Cennet ahalisi;
78. Onların bir kısmı ümmîdir1; kitabı bilmez, kendilerini beklentilere sokan kurguları2 bilirler. Onlar sadece zanna dayanırlar. 79. Fakat elleriyle kitap yazan3, sonra onunla geçici bir çıkar sağlamak için “Bu Allah katındandır!” diyenlerin çekeceği var. Hem yazdıklarından dolayı çekecekleri var hem de kazandıklarından dolayı çekecekleri var! 80. Onlar: “O ateş bize, sayılı birkaç günden fazla dokunmaz!” derler. De ki: “Allah katından söz mü aldınız? Eğer öyleyse Allah sözünden dönmez. Yoksa (O’na ait olduğunu) bilmediğiniz şeyleri Allah’a mı mal ediyorsunuz?” 81. Hayır! Kötülük yapan ve günaha iyice batanlar4 o ateşin ahalisidir. Onlar orada ölümsüz olarak kalırlar.
Açıklama 1: 1. “ümmi” ifadesi, inandığı ilahi kitabın içeriğini bilmeyen anlamındadır. Kur’an’da ümmi kelimesi “kendine kitap verilmemiş olan” (3/20) ve Mekkeli anlamında da kullanılmıştır. Nebimiz daha önce ilahî kitap bilgisine sahip değildi ama Kur’an’da ona, bundan dolayı ümmî denilmemiştir. Son nebinin Mekke’den çıkacağı Tevrat ve İncil’de yazılı olduğundan (7/157-158) Kur’an’da onunla ilgili olarak kullanılan ümmî kavramı, Mekkeli anlamındadır. Arapçada anasından doğduğu gibi kalıp okuma yazma bilmeyen kişiye de ümmi denir. Mekkeli müşrikler, Kur’an’ın Hz. Muhammed’e birileri tarafından yazdırıldığını iddia ederler (25/5). Eğer o, okuma yazma bilmeseydi onu yakından tanıyan Mekkeliler, böyle bir iddiada bulunamazdı.
2.Kurgular”,kitabı anlamadan okuma manasındadır. Bu okuyuş kişiyi, hayale dayalı beklentilere sokar.
3. Elleriyle kitap yazanlar “yahudi alimleri”, yazdıkları kitaplar ise “dini kitaplar”dır. Burada, Yahudi alimlerinin “Allah böyle emrediyor”, “bu kitapta yazdıklarım Allah’ın hükümleridir” diyerek, “kendi yazdıkları din kitaplarını, halka Allah’ın hükümleri” gibi lanse etmeleri anlatılmaktadır. Hahamların Tevrat’ı tahrif ettikleri bir gerçektir. Ancak bu ayette, Tevrata yapılan ilave ve çıkarmalar değil, dinle ilgili kendi yazdıkları “Benim bu kitabım, Allah tarafından yazdırılmıştır”, “Kitabımdaki bilgi ve izahlar, Allah’ın gönderdikleridir”, denmiş olmasıdır. Elleriyle kitap yazma, din yoluyla sömürüdür: Yazdıklarına kutsallık vermek için, onların kendilerine Allah tarafından yazdırıldığı havasını verirler. İnsanları, Allah adına aldatmanın en çok kullanılan yolu budur. Din ile dünyalık elde edilmez. Dini kullanarak dünyalık elde ederseniz bitersiniz.
Peygamberler hep “Biz bundan dolayı bir karşılık beklemiyoruz” demişlerdir. Dünyadaki inançların hemen hepsi din adamlarını dinin muhafızları olarak görürken Kuran bu yaygın görüşü reddeder, onların aslında Allah’ın indirdiği dinin gerçek düşmanları olabileceğine ve dine zarar verebileceğine dikkatlerimizi çeker: Ey inanıp güvenenler! Bilginlerin ve din adamlarının birçoğu insanların mallarını haksız yolla yer ve onları Allah’ın yolundan engellerler. Altını ve gümüşü kasalarda saklayıp da Allah yolunda harcamayanları acıklı bir azap ile müjdele. 9/34
Bu uyarılara rağmen birçok Müslüman din adamı, kurallar icat edip bu kuralları Allah’a dayandırarak insanları Allah’ın Kitabında tarif ettiği doğru yoldan alıkoyarlar ve takipçilerine kendilerine ne öğretilirse sorgulamadan kabul etmeleri konusunda eğitim verirler. Böylece takipçilerin akıl etme yetenekleri zamanla körelir ve din adamları tarafından uydurulmuş öğretilerin kutsal doğru olduğuna inanır duruma gelirler. Kuran bu konudaki rahatsızlığı (2:79) ayeti ile dile getirmektedir. Allah’ın verdiği düşünme yeteneğini akıllıca kullanmalıyız. Allah, Kitabı üzerine düşünmeyi ve rehberliği onda aramamızı istemiştir.
4. Günaha batanlar iki türlüdür, biri şirk günahına batanlardır. Kafirler, aynı zamanda müşrik olduğu için, bunlar ölmeden önce tevbe etmemişlerse cehennemden çıkamazlar (4/48, 116). Diğeri şirk dışındaki günahlara batanlardır. Günahları sevaplarından fazla ise cehenneme giderler. Cezalarını çektikten sonra cennetteki yakınlarının yanına yerleştirilirler (52/21). Şirkten uzak kalan ve büyük günahlardan kaçınan (4/31, 53/31-32) veya günah işledikten sonra tövbe edip kendilerini düzeltenler (25/68-71) ile sevapları günahlarından fazla olanlar doğrudan cennete gider, cehennemin hışırtısını bile duymazlar (21/101-102).
——————————————————————————————————————————–
İsrailoğulları;
83. Bir gün İsrailoğullarından şöyle söz almıştık: “Allah’tan başkasına kulluk etmeyeceksiniz, ana ve babanıza, yakınlarınıza, yetimlere ve miskinlere /çaresizlere güzel davranacaksınız. İnsanlarla güzel konuşacak, namazı düzgün ve sürekli kılacak, zekâtı da vereceksiniz”. (Ey İsrailoğulları!) Pek azınız hariç, yüz çevirip sözünüzden dönmüştünüz. 84. “Birbirinizin kanını dökmeyeceksiniz, sizden olanları yurdunuzdan çıkarmayacaksınız!” diye de söz almıştık. Bunu da kabul etmiştiniz. Siz bunu (Tevrat’ta) görüyorsunuz.
85. Artık siz öyle bir haldesiniz ki birbirinizi öldürüyor, içinizden birtakım insanları yurtlarından çıkarıyor, onlara karşı günah ve düşmanlık konusunda birbirinize destek veriyorsunuz. Esir olarak geldiklerinde de fidye verip kurtarıyorsunuz. Oysa onları çıkarmanız size zaten yasaktır. Şimdi siz, o kitabın (Tevrat’ın) bir bölümüne inanıyor, bir bölümünü görmezlikte direniyor musunuz? İçinizden bunu yapanın hak ettiği, dünya hayatında rezil olmaktan başka nedir? Böyleleri kıyamet /mezardan kalkış günü de azabın en çetinine çarptırılırlar. Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir. 86. İşte bunlar, ahiretleri karşılığında dünya hayatını satın almış kimselerdir. Onların azapları hafifletilmez, yardım da görmezler.
————————————————————————————————————————–
“Biz, bize indirilene güveniriz!” diyenlerin durumu;
87. Şurası kesin ki Musa’ya kitabı vermiş, arkasından elçilerimizi art arda göndermiştik. Meryemoğlu İsa’ya da açık belgeler (mucizeler) vermiş, onu Kutsal Ruh (Cebrail) ile desteklemiştik. Hoşunuza gitmeyen birşeyle gelen her resule karşı büyüklenmeli miydiniz! Kimini yalanlayıp, kimini de öldürmeli mıydınız! 88. “Bizim kalplerimiz kapalı!” dediler. Hayır, ayetleri görmezlikte direnmeleri sebebiyle Allah onları dışladı. Artık pek azı inanır. 89. Nihayet Allah katından, yanlarında olanı tasdik eden bir kitap geldi. Önceleri kâfirlere karşı önlerinin (bu kitapla) açılmasını bekliyorlardı. Ama tanıdıkları kitap gelince onu görmezlikte direndiler. Allah’ın laneti /dışlaması o kâfirleredir.
90. Allah’ın, tercih ettiği bir kuluna iyilik edip kitap indirmesini kıskanarak Allah’ın indirdiğini görmezlikte direnmekle, kendilerini ne kötü sattılar! Başlarına gazap üstüne gazap geldi. Kafirler için alçaltıcı bir azap vardır. 91. Onlara, “Allah’ın indirdiğine inanıp güvenin!” denince, “Biz, bize indirilene inanıp güveniriz!” der, ardından geleni (Kur’an’ı) görmezlikte direnirler. Hâlbuki o, yanlarındakini tasdik edici özelliği olan bir gerçektir. De ki: “İnanıp güvenen kimselerseniz neden Allah’ın bundan önceki nebilerini/onların nebiliklerini öldürüyorsunuz?”
————————————————————————————————————————
Allah’a karşı yalan söyleyenlerin durumu;
94. De ki: “Ahiret yurdu, Allah katında başka insanlara değil de sadece size aitse ve siz de doğru sözlü kişilerseniz ölümü dileyin bakalım!” 95. Elleriyle yaptıkları yüzünden ölümü asla dileyemezler. Allah yanlışa dalanları iyi bilir. 96. Şunu kesin olarak göreceksin; onlar, insanların yaşamaya en düşkün olanlarıdır hatta müşriklerden bile düşkündürler! Onlardan her biri şunu çok ister: Keşke ömrü bin seneye çıkarılsa! Ama bu, onları azaptan uzaklaştıracak değildir. Allah yaptıkları şeyi daima görmektedir.
————————————————————————————————————————-
Meleklere düşmanlık edenler;
97. De ki: “Kim Cebrail’e düşman olursa bilsin ki bu kitabı, öncekileri tasdik edici özellikte, inanıp güvenenlere bir rehber ve bir müjde olarak, Allah’ın onayıyla senin kalbine o indirmiştir. 98. Kim Allah’a, meleklerine, elçilerine, Cebrail’e ve Mikail’e düşman olursa (bilsin ki) Allah da o kâfirlerin düşmanıdır. 99. Şurası kesin ki sana açık ayetler indirdik. Yoldan çıkmışlar dışında hiç kimse onları görmezlikte direnmez..
——————————————————————————————————————–
Ayetlerin neshedilmesi;
106. Biz bir ayeti nesh1eder veya unutturursak2 yerine daha hayırlısını ya da dengini getiririz. Allah’ın her şeye bir ölçü koyduğunu bilmez misin!
Açıklama 1: 1. Nesih; bir kitaptaki yazıyı diğer kitaba, dengiyle ya da daha iyisiyle aktarmaktır. Allah, önceki kitaplardaki hükümlerin çoğunu son kitabına alarak nesih yapmış, bazılarını ise daha iyisi ile değiştirmiştir. Müslümanlar ilk başta orucu, önceki ümmetler gibi tutarken (2/183)sonra hafifletmeler yapılmıştır (2/187). .
2.Unutturulan ayetler, önceki kitaplarda olduğu halde gizlenen ve Kur’an’da kendilerinden söz edilmeyen ayetlerdir.
Açıklama 2; Kur’an’da nesihle hükümsüz kılınmış ayetlerin olmadığına dair görüşler: 1. Nesih eski kitaplarla Kur’an arasındadır. Önceki kitaplarda, oruç gecelerinde cinsel ilişki yasağı vardı. Bu yasak müminler için “Oruç gecelerinde ….Artık onlarla birleşebilirsiniz” 2/187.ayetiyle kaldırılmıştır. İşte nesih budur. 2. Kur’an ayetleri arasında çelişki ya da nesih ile hükümsüz kılınmış ayet yoktur. Kur’an ayetlerinin hepsinin bir hükmü vardır, hükümsüz ayet yoktur. Hiç bir kimsenin de şu ayet hükümsüzdür demeye hakkı yoktur. Ayetlerimizi değersizleştirmeye çalışanlar da o alevli ateşin ahalisi olurlar22/51. S. Ateş
—————————————————————————————————————————-
Allah’ın nitelikleri;
107. Bilmez misin ki göklerde ve yerde tüm yetkiler Allah’ındır! Allah ile aranıza girecek hiçbir veliniz /yakınınız ve yardımcınız yoktur!
———————————————————————————————————————–
“Sizi kıskananlara göz yumun ve onlar için yeni bir sayfa açın”;
109. Ehl-i kitabın /kitaplarında uzman olanların çoğu, inanıp güvenmenizden sonra sizi kâfirler haline getirmeyi çok ister. Bunu, gerçekler onlar için bütün açıklığı ile ortaya çıktıktan sonra, kendilerinde oluşan kıskançlıktan dolayı yaparlar. Allah emrini verinceye kadar onlara göz yumun ve yeni bir sayfa açın. Şüphesiz Allah her şeye bir ölçü koyar.
————————————————————————————————–
Namazı sürekli kılın, zekatı verin;
110. Namazı düzgün ve sürekli kılın, zekâtı da verin. Kendiniz için şimdiden her ne hayır yaparsanız onu Allah katında bulursunuz. Şüphesiz Allah, yaptığınız her şeyi daima görür.
Açıklama 2: Zekat, belirli bir malın, Allah rızası için muayyen kimselere verilen belirli bir miktarıdır. Kur’ân-ı Kerîm’de zekât daima namazla birlikte zikredilmiştir. Namazla zekât arasındaki kuvvetli bağlılık, kişinin Müslümanlığının ancak bu ikisini eda etmekle olgunluk derecesine ereceğine bir delildir. Zekât, üzerine İslâm binasının inşa edildiği beş büyük sütundan biridir. Namaz bedenî, zekât malî ibadetleri simgeler. Kişi bu ibadeti; Allah’ın emrine uyarak, O’nun rızasına kavuşmayı dileyerek gönül hoşnutluğu ve halis bir niyetle yerine getirmelidir. Bu şekilde eda edilen zekât, Allah katında kabul görebilir.
Bazıları zekat vermek için çalışır, bazıları da zekatın yerine ulaşması için gayret gösterirler.
Zekatın mahiyeti ve önemi: Zekât, Allah’ın verdiği nimetlere şükürdür. Namaz, oruç gibi bedenî ibadetler, Allah’ın ihsan ettiği vücut sıhhat ve selâmetinin şükrüdür. Başta zekât olmak üzere yapılan gönüllü malî ödemeler de mal nimetinin şükrüdür. Bu duygularla zekâtını veren mümin her nimetin, meselâ sağlığın, ilmin, sanatın şükürlerinin o nimetlerle ödeneceğinin şuuruna varır. Zekât, zenginin sadece kötü huy ve duygularını gidermekle kalmaz, onun malını da başkalarının haklarından temizler. Zenginin malında fakirin ve ihtiyaç sahibinin hakkı bulunduğundan bu hak ayrılıp verilmedikçe mal temizlenmiş sayılmaz.
Sosyal dayanışma sisteminin temelini oluşturan zekâtın, bir ibadet anlayışıyla ele alınması ve fakir, kimsesiz, muhtaç, yetim, yolda kalmış ve borçlu gibi yardıma muhtaç bütün sınıfları kapsayacak kadar geniş olması, İslâm dininin toplumsal bütünleşme, kaynaşma ve dayanışmaya büyük bir önem atfettiğini gösterir.
Zekât kimlere farzdır? Müslüman, hür, akıllı, buluğ çağına erişmiş olması, borcundan ve bir yıllık aslî ihtiyaçlarından fazla artıcı mahiyette yani kazanç sağlayıcı nitelikte ve en az nisap miktarı olan “24 ayarda 80,18 gr altın” değerinde mala sahip olması ve bu malın üzerinden kameri bir yıl geçmesi gerekir. Kişi, zekat verecek nisaba eriştikten kameri olarak 1 yıl sonra zekat öder.
Akıl hastaları ve çocukların malları da zekâta tâbidir. Onların zekatını veli veya vâsileri öderler.
Zekât, zenginliğin borcudur, topluma karşı bir yükümlülük mahiyetindedir ve sosyal adaletin gerçekleşmesine hizmet etmektedir. Akarların yalnızca gelirleri zekâta tâbidir. Zekat oranı koyun ve keçide kırkda bir, sığırda otuzda bir (en az bir yaşını doldurmuş dana); Toprak ürünleri ve balda %10; maden, gömü ve deniz ürünlerinde %20 dir.
Zekat kimlere verilir: Tevbe 60. ayette zekâtın “Sadakalar (zekâtlar), Allah’tan bir farz olarak fakirlere, miskinlere, …. borçlulara, Allah yoluna ve yolcuya mahsustur” bildirilmektedir.
Allah yolu, Allah için savaşa hazırlanmak ve yalnız savaşla meşgul olan kimselere silah almak, bunları donatmak ve bunların ihtiyaçlarını karşılamak için zekât verilir. Yolcu da memleketinden ayrı düşen garip kimsedir. Garip, memleketinde zengin dahi olsa, yabancı yerde ihtiyaç içine düşebilir. İşte muhtaç duruma düşen garibin ihtiyacını karşılamak üzere kendisine zekât verilir.
Kişinin; babası, anası, dedeleri gibi kendilerinden türediği köklerine, oğlu, kızı, torunları gibi kendisinden türeyen dallarına zekât verilmez. Erkeğin karısına, kadının kocasına zekât vermesi de caiz değildir. Babalar, dedeler, oğullar, torunlar haricinde fakir akrabaya akraba; akraba içerisinde de önce kardeşler, kız kardeşler, bunların çocuklan, amcalar, dayılar, teyzeler, bunların çocukları ve diğer akraba sırasıyla tercih edilir. Zekât verecek kimse, önce akrabası arasındaki fakirlere, sonra mahallesinin fakirlerine, sonra oturduğu şehrin fakirlerine, sonra diğer Müslüman şehirlerde oturan fakirlere verir. S. Ateş
Zekat kimlere verilmez; Anne-babaya, büyük baba ve büyük anneye, oğula ve çocuklarına ve bunların çocuklarına, Müslüman olmayanlara, zenginlere (ihtiyaçlarından fazla “artıcı” özellikte olsun olmasın nisab miktarı mala sahip olan kimselere, onların küçük çocuklarına) zekât verilemez. Karı-koca birbirlerine zekat veremez. Kayınvalide ve kayınpeder fakirseler zekat verilir.
Zekat oranları; Altın, para, ticaret malları, kira gelirleri, aylık ve serbest meslek gelirleri, hisse senetlerinde, bina ve nakil vasıtaları ve fabrika gibi gelir getiren mallarda zekat oranı %2,5 tur.
Zekat ile ilgili ayetler: “Asıl iyi olan, Allah’a, âhiret gününe, meleklere, kitaba, peygamberlere inanan, yakınlarına, yetimlere, düşkünlere, yolculara, yoksullara ve kölelere sevdiği maldan harcayan, namaz kılan ve zekât verenler… dir” (2/177).
Müminler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve sizin için yerden çıkardıklarımızdan hayra harcayın. Gözünüzü yummadan almayacağınız kötü şeylerden vermeye kalkmayın. Bilin ki Allah zengindir, ne yaparsa güzelini yapar. 2/267
————————————————————————————————————————
Ödül, güzel davranarak kendini Allah’a teslim edenleredir;
111. (Ehl-i kitap /kitaplarında uzman olanlar) dediler ki: “Yahudi veya Hristiyan olanlardan başkası cennete giremez.” Bu, kendilerini beklentiye sokan kurgularıdır. De ki: “Eğer doğru sözlü kimselerseniz kanıtınızı getirin!” 112. Hayır! Kim güzel davranarak kendini Allah’a tam teslim ederse alacağı ödül Rabbinin katındadır. Onların üzerinde ne bir korku olur ne de üzülürler.
————————————————————————————————————————-
Doğu da batı da Allah’ındır. Ne tarafa yönelirseniz, Allah oradadır;
114. Allah’ın mescitlerinde, onun adının anılmasını engelleyen ve oraları harap etmeye çalışanın yaptığından daha büyük yanlışı kim yapabilir? Onlar korkuya kapılmadan oralara giremezler. Onların hak ettiği, bu dünyada rezil olmak, ahirette ise büyük bir azaptır. 115. Doğu da batı da Allah’ındır. Ne tarafa yönelirseniz yönelin, Allah oradadır. Allah, imkânları geniş olan ve daima bilendir.
———————————————————————————————————————–
“Allah çocuk edindi” sözü;
116. “Allah çocuk edindi!” dediler. Bu ona yakıştırılamaz! Göklerde ve yerde olan her şey zaten onundur, hepsi ona içtenlikle boyun eğer.
———————————————————————————————————————–
Allah’ın nitelikleri;
117. O, gökleri ve yeri örneksiz yaratandır. Bir şeyin olmasına karar verdi mi onun için sadece “Ol!” der, o şey oluşur. 118. (Kitab’ı) Bilmeyenler: “Allah bizimle de konuşsa veya bize de bir ayet gelse ya!” dediler. Onlardan öncekiler de onların sözlerine denk şeyler söylediler. Kalpleri birbirine benzedi. Biz ayetleri, inancı kesin olan bir toplum için açık açık anlattık.
119. Biz seni, bu gerçekle (Kur’an ile) müjdeleyen ve uyaran bir elçi olarak gönderdik. Sen yakıcı ateşin ahalisinden sorumlu tutulmayacaksın. 120. Dini yaşama biçimlerine uymadıkça Yahudisi de Hristiyanı da senden asla razı olmaz. De ki: “Doğru yol Allah’ın gösterdiği yoldur. Sana bu bilgi geldikten sonra tutar da onların arzularına uyarsan Allah senin velin/ yakının da olmaz yardımcın da.
———————————————————————————————————————–
Kitaplarını, Kur’an ile bağlantı kurup okuyanların durumu;
121. Kendilerine kitap verdiklerimizden, kitaplarını (Kur’an ile) bağlantı kurarak gerektiği gibi okuyanlar1 var ya, işte onlar, Kur’an’a da inanıp güvenirler. Kim onu görmezlikte direnirse işte onlar kaybedenlerdir.
Açıklama 1: 1. Tilavet ; birbiriyle bağlantılı ayetleri birlikte okumaktır. Kur’an’daki ayetlerin Allah’ın diğer kitaplarındaki ayetlerle bağlantılı olarak okumak da tilavettir.
———————————————————————————————————————–
İsrailoğullarına hitap;
122. Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetleri1 ve sizi çağdaşlarınıza üstün kıldığımı2 hatırlayın! 123. Kimsenin kimseden bir şeyi savamayacağı, kimseden bir bedelin kabul edilmeyeceği, şefaatin kimseye fayda vermeyeceği ve hiç kimseye yardım edilmeyeceği bir gün konusunda yanlış yapmaktan sakının!
Açıklama 1. 1.Hani içinizden nebiler çıkarmış, sizi hükümranlar yapmış ve çağdaşlarınızdan hiç kimseye vermediğini size vermişti” 5/20. 2. Her nebinin ümmeti, onun yolunda giderse, yaşadığı dönemin en üstün toplumu olur. Allah Teâlâ, Müslümanlar için de şöyle demiştir: “Eğer inanıyorsanız en üstün sizlersiniz.” (3/139).
—————————————————————————————————————————–
Hz. İbrahim: Beytin, sevap kazanılacak ve güvende olunacak yer yapılması;
124. Bir zamanlar Rabbi, İbrahim’i birtakım yükümlülüklerle yıpratıcı imtihanlardan geçirmiş, o da onları tam olarak başarmıştı. Rabbi ona: “Ben seni insanlara önder yapacağım!” dedi. O “Soyumdan da1 olsun!” deyince, “(Olur, ama) yanlış yapanlar, sözümün kapsamına girmez.” dedi. 125. O Beyt’i2
insanların sevap kazanacağı ve güvende olacağı bir yer yaptık. Siz makam-ı İbrahim’i3 /İbrahim’in ibadet için bulunduğu yerleri, ibadet yeri edinin. İbrahim ile İsmail’e “tavaf edenler, itikâfta bulunanlar, rükû ve secde edenler /namaz kılanlar için Beyt’imi tertemiz tutun!” diye sorumluluk yükledik.
126. Bir gün İbrahim şöyle dedi: “Rabbim, burayı güvenli bir belde yap! Buranın halkından Allah’a ve ahiret gününe inananları her üründen rızıklandır!” Allah ise şöyle dedi: “Kafirlik edeni de az bir süre nimetlerden yararlandırırım ama daha sonra onu ateş azabına mahkûm ederim. Ne kötü hale gelmektir o!”
127. İbrahim ile İsmail, Kâbe’nin temellerini yükselttikleri sırada şöyle yalvardılar: “Rabbimiz, bunu bizden kabul et, daima dinleyen ve her şeyi bilen sensin!” 128. “Rabbimiz! İkimizi de sana teslim olmuş kişiler yap, soyumuzdan gelenlerden de sana teslim olmuş bir topluluk oluştur! Bize menâsikimizi/ hac ve umre ibadetlerini yapacağımız yerleri göster ve tövbemizi /dönüşümüzü kabul et! Tövbeleri çokça kabul eden ve ikramı bol olan sensin!”
Açıklama 1: 1. Her Müslüman, kendinin ve evladının, müttakilere imam yani önder olması için dua etmelidir. (25/74). Bunun için dua yetmez, gereğini yapmak da icab eder. 2. Beyt: “İnsanlar için kurulan ilk Beyt, Bekke’dedir”. Bekke, ekin bitmeyen bir vadidir (14/37) Tevrat’ta oraya Bekke Vadisi denir. Bekke Vadisinin içindeki şehrin adı Mekke’dir. Mekke için Mescid-i Haram ifadesi de kullanılır (9/7). Kâbe’ ye de beyt denir. “Bir yolunu bulanların o Beyt’te hac yapması, Allah’ın insanlar üzerindeki hakkıdır.” (3/97). Mekke, Allah tarafından güvenli hale getirilmiş ve dünyanın her yerinden her türlü ürünün insanlara ulaştırılabileceği özellikte kılınmıştır. Hz. İbrahim, oğlu İsmail ile Kâbe’yi, eski temelleri üzerine yeniden bina ettikten sonra Allah ona, hac ve umre ibadetlerinin yapıldığı yerleri göstermiş ve o yerlere Makam-ı İbrahim adını vermiştir. Hac yerleri Arafat, Müzdelife, Mina, Kâbe, Safa ve Merve’dedir. 3. Makam-1 İbrahim; hac ibadetinin yapıldığı Arafat, Müzdelife, Şeytan taşlama yerleri, Safa, Merve ve Kâbe’dir (22/27-30). İbrahim aleyhisselamın ibadetini yaptığı yerlerdeki tavaf, Kâbe’yi tavaf ile birlikte hac ve umre ibadetleri sırasında dolaşılması gereken bütün yerleri kapsar.
———————————————————————————————————————–
Allah’ın boyası ile boyanın!
129. “Rabbimiz! Onlara (Mekkelilere) kendi içlerinden bir elçi çıkar1 da senin ayetlerini onlara, bağlantılarıyla birlikte okusun, kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları geliştirsin. Daima üstün olan ve bütün kararları doğru olan sensin!” 130. Kendini küçük düşürenden başka kim, İbrahim’in dini yaşama biçimine kayıtsız kalabilir! Biz onu dünyada seçkin kıldık. O, ahirette de iyiler arasında olacaktır. 131. Rabbi ona “Teslim ol!” demiş2, o da “Varlıkların Rabbine teslim oldum!” demişti. 132. İbrahim bunu evlatlarına da vasiyet etti. Yakup da öyle yaptı. Şöyle dediler: “Evlatlarım! Allah sizin için bu dini seçti. Son nefesinize kadar Allah’a teslim olarak yaşayın!”
133. Yoksa siz Yakup ölmek üzere iken orada mıydınız! O sırada evlatlarına, “Benim arkamdan kime kulluk edeceksiniz?” diye sordu. Onlar, “Senin ilahına, ataların İbrahim, İsmail ve İshak’ın ilahına yani tek ilaha kulluk edeceğiz. Biz, ona teslim olmuş kimseleriz!” dediler. 134. Onlar gelip geçmiş bir topluluktur. Onların kazandıkları onlara, sizin kazandıklarınız size! Onların yaptıkları işler size sorulmayacaktır. 135. Dediler ki: “Yahudi veya Hristiyan olun ki doğru yolda olasınız3”. De ki: “Hayır, İbrahim’in dini dosdoğru yaşama biçimine uyun! O, hiç müşriklerden olmadı.” 136. Şöyle deyin: Biz Allah’a inanıp güvendik; bize indirilene, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve torunlarına indirilene, Musa’ya ve İsa’ya verilmiş olana, Rableri tarafından bütün nebilere verilenlere inandık. Onlardan birini diğerinden ayırmayız. Biz sadece Allah’a teslim olmuş kimseleriz. 137. Eğer onlar da sizin inandığınız gibi inanırlarsa doğru yola girmiş olurlar. Ama yüz çevirirlerse kesinlikle ayrı yoldadırlar. Onlara karşı Allah sana yetecektir. O, daima dinleyen ve her şeyi bilendir.
138. “Siz, Allah’ın boyası4 ile boyanın! Kimin boyası Allah’ın boyasından daha güzel olabilir! (Şöyle deyin:) Biz yalnız ona kulluk edenleriz.”
Açıklama 1: 1. Hz. İbrahim’in soyundan gelen tek nebi, Hz. Muhammed’dir. 2. İnsan ne zaman öleceğini bilemeyeceği için sürekli. 138. Müslüman olarak yani Allah’a tam teslim olmuş halde yaşamalıdır. 3. İncil’de: “En önemli (emir) şudur: ‘Dinle, ey İsrail! İlahımız Rab tek Rabdir. İlahın olan Rabbi bütün yüreğinle, bütün canınla, bütün aklınla ve bütün gücünle seveceksin.’
4. Allah’ın boyası, yarattığı her şeyi güzel ve değerli kılan kanun ve kurallar bütünüdür. Bunlara fıtrat denir. 30/30’a göre din fıtrattır. Bu dine giren, Allah’ın boyasıyla boyanmış ve rengini belli etmiş olur. Bu boya insanı hem güzelleştirir hem de koruma altına alır (3/83, 4/125).. Her doğan insan bu boyanın fıtratı üzere dünyaya gelir. İnsana verilen cüz’i irade sayesinde büluğa erince insan tercihini yapar, dilerse Allâh’ın boyasını kullanır, dilerse değiştirir, sahte boyalarla boyanır. Kur’an ile insana sunulan ahlâki kaideler, Allah’ın kulunda görmek istediği sıfatlardır. Bu sıfatların pek çoğu “Esma’ül Hüsna”da mevcuttur.
İslâmiyet, Allâh’ın mü’minlere verdiği ilahi bir renktir, bir boyadır. O’nun verdiği rengin dışında kalan bütün renkler, boyalar sahtedir, alçaltıcıdır. İman ve salih amel ise, bütün hayatın bu ilahi boya ile boyanmasıdır. Kur’an-ı Kerim ise, Allah’ın kullarını Allah’ın boyasıyla boyamak için vardır.
———————————————————————————————————————-
Kıble: “Nerede olursan namazda yönünü Kabe tarafına çevir”;
142. Bu insanlardan akılsızlık edenler şöyle diyeceklerdir: “Bunları yönelmekte oldukları kıbleden (Kudüs’ten) çeviren nedir ki!” De ki: “Doğu da Allah’ındır, batı da! O, gereğini yapanı doğru bir yola yöneltir”. 143. Böylece, sizi merkez topluluk yaptık ki insanlara örnek olasınız1, bu resul2 de size örnek olsun3. Yönelmekte olduğun kıbleyi (Kudüs’ü), sırf bu resule uyanla gerisin geri döneni bilelim diye kıble yaptık. Bu, Allah’ın doğru yolda olduklarını onayladığı kişilerin dışındakilere kesinlikle ağır gelir. Allah, (Kâbe’nin tekrar kıble olacağına dair) inancınızı boşa çıkaracak değildir. Allah, insanlara karşı pek şefkatli ve ikramı bol olandır.
144. (Ya Muhammed!) Yüzünün sık sık göğe yöneldiğini görmekteyiz. Razı olacağın kıbleye seni mutlaka çevireceğiz. Haydi şimdi yüzünü Mescid-i Haram yönüne4 çevir! (Müminler! Siz de) Nerede olursanız olun, (namazda) yüzünüzü onun bulunduğu yöne çevirin! Kendilerine kitap verilenler iyi bilirler ki bu, Rablerinden gelen gerçek hükümdür. Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir.
145. Kendilerine kitap verilenlere (kitaplarındaki) bütün ayetleri getirsen bile senin kıblene uymazlar. Sen de onların kıblesine uyacak değilsin. Onlar birbirlerinin kıblesine de uymazlar. Sana gelen bu bilgiden sonra tutar da onların arzularına uyarsan sen de yanlışa dalanlardan olursun. 146. Kendilerine Kitap verdiklerimiz onu (Kâbe’nin tekrar kıble olacağını), kendi oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Ama onların bir takımı bu gerçeği bile bile gizler. 147. Gerçek, senin Rabbinden gelendir. Sakın tereddüt edenlerden olma! 148. Herkesin yöneldiği bir hedefi vardır. Siz, hayırlı işlerde yarışın. Nerede olursanız olun, Allah hepinizi bir araya getirecektir. Allah her şeye bir ölçü koyar.
149. (Namaza) kalktığın her yerde yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. Bu, kesinlikle Rabbinden gelen bir gerçektir. Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir. 150. Nerede (namaza) kalkarsan yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. Nerede olursanız olun, (namazda) yüzünüzü onun bulunduğu yöne çevirin ki bu insanların size karşı bir delili kalmasın; onların yanlış yapanları başka! Onlardan çekinmeyin, benden çekinin. Bu, size olan nimetimi tamamlamam ve sizin de doğru yolda olmanız içindir.
Açıklama 1: 1. Her insanın uyması gereken din İslam dini olduğundan (3/85), bu dine inananların örnek konumda olmaları gerekir. 2. Allah’ın elçilerinin görevi, onun sözlerini insanlara ulaştırmaktır. 3. Müslümanların insanlara örnek olmaları, Hz. Muhammed’i de kendilerine örnek almaları gerekir (33/21).
Açıklama 1: Kâbe ve çevresi, önemli bir ticaret merkezidir. Hac, can ve mal güvenliğinin en üst seviyede sağlandığı haram aylarında yapılır. Sonra Mina’ya gidilerek Hac görevine başlanırdı. Hz. İbrahimin soyundan gelen Kureyşliler, Kâbe’yi ibadete açık tuttu ve hacılara çeşitli hizmetler sundular. Hz. Muhammed de panayırlara katılmış ve insanları Allah’ın dinine çağırmıştı.
“İnsanlar için kurulan ilk Beyt Bekke’dedir: Arap dilinde beyt, gece kalınabilecek yerdir. Bekke, ekin bitmeyen bir vadidir. Tevrat’ta oraya Bekke Vadisi denir. Kâbe’ye de beyt denir. Mekke, Allah tarafından güvenli hale getirilmiş ve dünyanın her yerinden her türlü ürünün insanlara ulaştırılabileceği özellikte kılınmıştır. İbrahim a.s, oğlu İsmail ile birlikte Kâbe’yi, eski temelleri üzerine yeniden bina ettikten sonra Allah ona, hac ve umre ibadetlerinin yapıldığı Arafat, Müzdelife, Mina, Kâbe, Safa ve Merve’den oluşan yerleri göstermiş ve o yerlere Makam-ı İbrahim (3/97) adını vermiştir.
Mekke’ye Bekke denmesi, birbirini ezecek şekilde oluşan kalabalıktan dolayıdır. İbadet için kurulan ilk evin (Hz. Adem ile) birlikte var olması, en yakın ihtimaldir. Hz. İbrahim, Kabe’nin var olan temellerini yükselten ikinci inşa edicisidir. Kabe, günümüze kadar birçok kere yıkılmış ve tamir edilmiştir. 2. İlan, bilinen hac ibadetinin tekrar başladığının duyurulmasıdır.
Adem a.s.’dan beri hac ibadeti yapılan bu yerler, Nuh tufanında kaybolmuştu. İbrahim ve İsmail a.s, Kabe’nin yerini tespit edip eski temelleri üzerinde yükselttikten sonra, Allah onlara hac ibadetinin yapılacağı diğer yerleri de gösterdi. Sonra da haccı ilan etmesini emretti. 3. Hac ibadetinde ilk görev, Arafat ve Müzdelife vakfeleridir. 4.Tavaf, bir şeyin çevresinde yürüme anlamındadır. Art arda gidilen yerler, üç veya dört gün gidilecek olan Mina’da şeytan taşlama yerleri, Kabe, Safa ve Merve’dir.
5.Makam-ı İbrahim, Kâbe’nin yanında korunan 50 cm. uzunluğundaki taş değildir. Makam, durulacak yer veya yerler demektir. Onlar, yukarıda sayılan yerlerdir. Hac ibadeti oralarda yapılır. Nuh tufanında Kabe yıkılmış, hac ibadetinin yapıldığı yerler unutulmuştu. Hz. İbrahim Kâbe’yi yeniden yapınca: “Bize hac ibadetini yapacağımız yerleri göster” diye dua etmiş Allah da göstermişti. Tufandan sonraki ilk haccı Hz. İbrahim yaptığı için Makam-ı İbrahim, onun hac ibadeti için durduğu yerlerdir.
Allah buyuruyor ki: “İbrahim ile İsmail, Kâbe’nin temellerini yükselttikleri sırada şöyle yalvardılar “Rabbimiz, bu işimizi kabul et, daima dinleyen ve bilen sensin!” 2/127, “Bir gün İbrahim için Beyt’in yerini hazırlamış, “Bana bir şeyi ortak koşma; tavaf edenler, kıyam, rüku ve secde edenler için Beytimi temiz tut” demiştik.”(Hacc 22/26)
6. Kıble: İlk kıble, Mekke’deki Mescid-i Haram’dır (3/96). Kabe, Nuh tufanında yıkılmasından sonra Hz. İbrahim ve oğlu İsmail tarafından eski temelleri üzerine yeniden yapılmıştır. İsrailoğulları İbrahim soyundan oldukları için onların kıblesi de Ka’be idi. Kıblenin Kudüs’te bulunan Beytülmakdis’e çevrilmesi, Hz. Süleyman zamanında olmuştur. Mescid-i Haram’ın tekrar kıble olacağını bilen Yahudi ve Hristiyanlar (2/144-146) bunu Mekke’de ve Medine’de yaşayan Araplara haber vermiş olmalıdırlar. Hz. Peygamber de ilk yıllarda, hicrete iki yıl kala ile hicret sonrası 1,5 yıl olmak üzere yaklaşık 3,5 yıl Kabe’yi araya alıp Kudüs’e doğru namaz kılmıştır. Bakara 2/144. ayete göre kıble tekrar Kabe olmuştur. Namazda Mescid-i Haram’ın kendisine dönmek gerekmez. Onun bulunduğu tarafa dönmek yeterlidir. Yahudiler Kudüs’teki Süleyman Mabedi’ne yani Beytülmakdis’e, Hristiyanlar da doğuya yönelirler.
İlgili diğer ayetler: Doğu da batı da Allah’ındır. Ne tarafa dönseniz Allah ile yüz yüze gelirsiniz 3/115, (3/96
———————————————————————————————————————–
“Sabırla ve görevinizi aksatmadan Allah’tan yardım isteyin”;
151. Nitekim içinizden birini size elçi olarak gönderdik. O size, ayetlerimizi bağlantılarıyla okuyor, sizi geliştiriyor, kitabı ve hikmeti öğretiyor. O size bilmediğiniz şeyleri öğretiyor. 152. Öyleyse siz beni zikredin1 /aklınızda tutun ben de sizi zikredeyim! Bana karşı görevinizi yerine getirin, nankörlük etmeyin!2 153. Ey inanıp güvenenler! Sabırla/duruşunuzu bozmadan ve görevlerinizi aksatmadan3 (Allah’tan) yardım isteyin! Muhakkak ki Allah sabredenlerle beraberdir (16/128).
Açıklama 1: Zikir, hem önceki kitapların ve hem de Kur’an’ın ortak adıdır. Zikir, bağlantılarıyla birlikte düşünülüp öğrenilen doğru bilgi, o bilgiyi kullanıma hazır tutmak, akla veya dile getirmektir. Zikretmek, o bilgiyi dikkate alıp kullanmaktır. Doğru bilginin kaynağı Allah’ın ayetleridir. Bunlar, yaratılan ayetler ve indirilen ayetlerdir. Bunlardan elde edilen doğru bilgi zikirdir(6/80,21/24). İnsanı, sadece bu bilgi tatmin eder. Allah’ı zikretmek; ona, kitabına ve yarattığı ayetlere odaklanmak, onlardan elde edilen bilgileri akıldan çıkarmamak, onların üzerine düşünmektir. İnsan bunlardan bildiği kadarıyla sorumludur.
Açıklama 2:.Allah’ı zikretmek; onu, kitabını ve yarattığı ayetleri dikkate almak, akıldan çıkarmamak ve onların üzerinde düşünmektir. İnsan bunlardan bildiği kadarıyla sorumludur. Zikir, Allah-Allah demek değil, Allah’ı hayatın her anına ve her alanına şahit kılmaktır. O’nun şahitliği bilinciyle hayatı yaşamaktır.
Zikir, Allah’ı anmak için söylenmesi tavsiye edilen ayetler, hamd, duâ, ibadet, övgü gibi fiiller ve sözlerdir. İnsanın fıtratında, yaratılışta verilen bir bilgi var. Bu bilgiyi okumak için“Rabbinin adıyla oku (tilavet et)!” (96/1) diye indi Kur’an. Allah zikrin tarifini Kur’an’da yapmıştır: Onlar; ayakta, otururken ve yanları üstünde iken Allah’ı zikreder (anlayarak Kur’an okur) göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler. Derler ki “Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Bizi o ateşin azabından koru!” 3/190-191.
“Lailahe illallah” demenin zikir olabilmesi için onun anlamını kafada canlandırmak gerekir. O anlam insanın içinde etki yapar ve o söz, o zaman zikir olur. Doğrular yerine kendi menfaatlerini öne alanların en çok rahatsız olduğu kitap Kur’an’dır. Bu nedenle Allah buyuruyor ki: “Sen sadece bu zikre uyanları uyarabilirsin…” (36/11).
Zikir için saatlerin, mekanların ve sayıların bir önemi yoktur. Allah kullarının duasında sayısal değerlere değil, samimiyete bakar. Allah, Kur’an’a “zikir” adını vermiş ve şöyle demiştir: “Sana da bu zikri indirdik ki kendilerine ne indirildiğini insanlara bildiresin; belki düşünürler” (16/44). Zikir; kişiyi meşgul eden soruları cevapladığı için Allah şöyle buyurmuştur: “Bilin ki, kalpler ancak Allah’ın zikri ile yatışır” (13/28). Kur’an da birçok ayet zikri tavsiye etmektedir: “Ey inanıp güvenenler, bir birlikle karşı karşıya gelince direnin ve Allah’ı (savaş ve mücadele ile ilgili emirlerini) çokça hatırlayın ki başarıya ulaşasınız”8/45.
Ona uymak için Kur’an’dan ne istediğini bilmek gerekir. Anlamını kavramadan gece gündüz Kur’an okumakla ona uyulamayacağı için, o okuyuş “zikir” olmaz, “Kur’an, herkes için akılda tutulması gereken bir bilgiden (zikirden) başka bir şey değildir”12/104. Ey inanıp güvenenler! Allah’ı çokça zikredin (onun sözlerini hep aklınızda tutun)! Kuşluk ile öğle vaktinde ve ikindide ona ibadet edin. 33/41-42. Namaz da, Allah’ı zikir için, onun sözlerini kafaya yerleştirmek için kılınır.
Açıklama 1: 3.Ayette geçen es-salât’ın kök anlamı, bir şeyi bırakmamak ve sürekli arkasında olmaktır. Allah’ın yardımını hak edebilmek için sabırlı olunması ve başta namaz olmak üzere bütün görevlerin yerine getirilmesi gerekir (2/45).
————————————————————————————————————————-
Müminlerin nitelikleri ve imtihanı;
154. Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin! Aslında onlar diridirler, fakat siz anlayamazsınız.1. 155. Sizi mutlaka bir şeyle; korku, açlık, can, mal ve ürün noksanlığı ile yıpratıcı bir imtihandan geçireceğiz2. Sen sabredenlere /duruşunu bozmayanlara müjde ver. 156. Onlar, başlarına bir musibet gelince şöyle diyenlerdir: “Biz zaten Allah’a aidiz. Biz onun huzuruna çıkacağız”3. 157. Rablerinin sürekli desteği ve ikramı onlaradır4. İşte onlar, doğru yolda olanlardır.
Açıklama 1. Allah yolunda öldürülenlerin diriliği, bizim anlayabileceğimiz bir dirilik değildir (3/169). 2. İmtihan: 2/214, 3/186, 21/35, 29/2-3, 47/31). 3. Allah’a aitlik 2/46, 7/124-126,23/60,26/49-51. 4. Allah, yapılan iyi davranışları, daha iyisiyle ödüllendirir (16/96-97). Allah’ın yaptığı imtihanı, büyük bir sabırla kazanmaya odaklanan kişi, onun sürekli desteğini ve yardımını hak eder.
Açıklama 2: Bazı kimseler; çalışmadan, sadece dua ile sonuca ulaşacaklarını sanırlar. İş bu kadar kolay değildir. Allah’ın yardımını hak etmek için sabırlı olmak yani duruşunu bozmamak ve gerekli çalışmayı, tam olarak yapmak gerekir.
————————————————————————————————————————-
Ayetleri gizleyenler;
159. İndirdiğimiz açıklayıcı ve yol gösterici ayetleri, insanlar için Kitap’ta açıkça ortaya koymamızdan sonra gizleyenler var ya! Allah, işte onları lanetler /dışlar. Lanet edecek olanlar da onları lanetlerler (45/5).
160. Fakat tövbe eden /dönüş yapan, kendini düzelten ve (gizledikleri ayetleri) açıklayanlar başka. İşte onların tövbesini/ dönüşünü kabul ederim. Ben, tövbeleri çokça kabul eden ve ikramı bol olanım. 161. (Ayetleri) örten ve onları örtmüş olarak ölenler ise, işte onların üzerinde Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların laneti olur. Onlar sürekli lanet içinde kalırlar. Ne azapları hafifletilir ne de yüzlerine bakılır (3/88,33/64).
Açıklama 2: Ayetleri gizleyenler: Allah Teala buyuruyor ki: “Bu öyle bir kitaptır ki, ayetleri hem muhkem kılınmış hem de doğru karar veren ve her şeyin iç yüzünü bilen Allah tarafından açıklanmıştır. Böyle olması, Allah’tan başkasına kul olmayasınız diyedir” (11/1-2). Görüldüğü gibi Kuran da her ana konu, o konuları açıklayıcı ayetlerle Allah tarafından netleştirilmiştir. Allah açıklamayı eğer insanlara bırakmış olsaydı; insanlar açıklayan kişinin dediklerine Allah’ın sözü diye itaat eder ve bu kişiyi ilah yerine koymuş olurlardı. Bu yönüyle tebyin (bir şeyi herkesin anlayabileceği şekilde açıklamak) Allah’ın elçilerine ve diğer insanlara verilmiş bir görevdir. Kuran-ı Kerimde açıklanacak bir konu hakkında ayet kümeleri birleştirilerek gerçekler ortaya çıktıktan sonra, bu gerçekleri gizleyenler, ortamın durumuna göre tam yerinde söylenilmesi gerekenleri mevkilerini, makamlarını, insanların sevgisini kaybetme korkusuyla saklayanlar Cenab-ı Hak tarafından dışlanacaklardır. Ayrıca diğer dışlayabilecek olanlar da (melekler ve bütün insanlar bu kişileri dışlayacaklardır. A. Bayındır
Allah, kitap verilenlerden kesin söz aldığında şunları söyledi: “O Kitabı insanlara kesinlikle açıklayacaksınız ve asla gizlemeyeceksiniz. Ama onlar Kitabı arkalarına attılar ve karşılığında geçici bir bedel aldılar. Aldıkları o şey ne kötüdür 3/187. Allah’ın indirdiği kitaptan bir şey gizleyen ve karşılığında geçici bir çıkar elde edenler, karınlarına sadece ateş doldurmuş olurlar. Allah, kıyamet günü onlarla konuşmaz ve onları temize çıkarmaz. Hak ettikleri acıklı bir azaptır. 2/174
—————————————————————————————————————————-
Allah’ın nitelikleri;
163. İlâhınız, bir tek ilâhtır. Ondan başka ilâh yoktur. İyiliği sonsuz, ikramı bol olan odur.
Açıklama 1: Allah’a yönelme: İslâm’ın temeli, Allah’ın varlığını anlamak ve O’ndan başka hiçbir İlah olmadığını kavramaktır. Bu ayete göre, İslam dini; bu en büyük gerçeğin, bir insanın tüm hayatına hâkim olması, tüm yaşamını bu gerçeğe göre yaşaması demektir. Bu açıdan Yüce Allah “Yalnız Rabbine yönel” (İnşirah, 94/8), “Sahibinin özelliğini aklından çıkarma ve her şeyinle O’na yönel! (73/8), “…Bana ’gönülden yönelenin’ yoluna tabi ol. Sonra dönüşünüz yalnızca Bana’dır…” 31/15 ayetleriyle inananlara, gerçek imanın ve takip edilmesi gereken yolun nasıl olması gerektiğini, haber veriyor.
Tabii ki, mü’minler sadece Yüce Allah’a yönelirler ve sadece ona kulluk ederler. Çünkü insanlar Allah’a kulluk (ibadet) için yaratılmıştır. Allah bu gerçeği de Kur’ân da “Ben cinleri ve insanları, ancak Bana kulluk (ibadet) etsinler diye ya¬rattım” Zariyat 51/56. ayetiyle bildiriyor.
Allah’a yönelmek demek; yalnızca Allah’a kulluk etmek, O’na tam bir teslimiyetle teslim olmak, dünyevi bağımlılıklardan kurtulmaktır. Yaşamın amacı bencil duygularımızı tatmin etmek değil, Rabbimizin hoşnutluğunu kazanmaktır. Yaşamındaki tek hedefi Allah’ın rızasını kazanmak olan mümin, her olayı Allah’a bağlar ve her işinde Allah’a yönelir. Allah’a yönelmek, insanı kötülüklerden arındıracak, insanın kalbine huzur ve güven indirecek ve ahrette kurtuluşa ermesine vesile olacaktır. Yüce Allah:
“Gönülden katıksız bağlılar’ olarak, O’na yönelin ve O’ndan korkup-sakının, dosdoğru namazı kılın …” (30/31) buyuruyor.
Allah’a gönülden bağlanan insan, O’nun hoşnut olmayacağı davranışları sergilemekten şiddetle kaçınacak kadar büyük bir saygı duyar, ibadetlerinde ve yaptığı işlerde samimi ve içten davranır. Rabb’imiz insanları ibadetlerinde samimiyet ve teslimiyete çağırıyor: “Kim Allah’a ve Resûlü’ne gönülden itaat eder ve salih bir amelde bulunursa, ona ecrini iki kat veririz.” (33/31).
Bu ahlakı yaşayan müminler, Allah’a derin bir saygı gösterirler, O’nun yüceliğini ve gücünü gereği gibi takdir eder, O’na karşı derin bir sevgi, içli bir saygı ve korku duyarlar. Allah’ın hoşnutluğunu kazanmayı dünyevi hiçbir çıkara değişmezler çünkü onun için dünyadaki hiçbir çıkar Rabbinin rızasını ve cennetini kazanmaktan daha önemli değildir.
Allah Kendisine teslim olan kullarını doğru yola iletileceğini: “Kim Allah’a sımsıkı tutunursa, elbette o, dosdoğru olan bir yola iletilmiştir” (3/101) ayetinde bildiriyor. İnsan, dünyevi bağlılıklarından sıyrılıp Allah’a yönelirse kurtuluş bulur. Samimi mümin için arınıp Allah’a yönelmek önemlidir. İnsanın kendini kontrol edip, “bugün nelerden arındım?” diye düşünmesi gerekir:
“…İçten (Allah’a) yönelenden başkası öğüt alıp-düşünmez.” (40/13). Allah imanlı insanı dinç ve diri tutar. İman her derdin devasıdır. Kötü düşünceleri attığımızda rahatlarız. Şeytandan kurtulmak için Allah’a yöneliriz ve O’na sığınırız. Samimiyetle Allah’a yönelene Rabbi müjde veriyor: Allah’a içten yönelenler için bir müjde vardır, öyleyse kullarıma müjde ver. (39/17)
Azab size gelip çatmadan evvel, Rabbinize yönelip-dönün ve O’na teslim olun. Sonra size yardım edilmez. (39/54)
Allah’ın, samimi Müslümanlardan razı olması, asıl başarı ve mutluluk budur. Bu sebeple Müslüman, “ne yaparsam Allah beni sever” anlayışı içerisinde olmalıdır. Samimiyetle Allah’a yönelen kişi dünya ve ahrette mutlu ve huzurlu bir hayat yaşar!
————————————————————————————————————————–
Allah’ın ayetleri;
164. Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün art arda yer değiştirmesinde, insanlara yararlı şeyleri denizde taşıyıp götüren gemilerde, Allah’ın gökten indirip onunla toprağı ölümünden sonra dirilttiği ve her canlıyı onunla yaratıp yeryüzüne yaydığı suda, rüzgârları farklı yönlerden ve farklı özelliklerde estirmesinde, gök ile yer arasında görevli yağmur bulutlarında, aklını kullanan bir topluluk için ayetler1 (göstergeler) vardır.
Açıklama 1:. Allah’ın ayetleri ikiye ayrılır: İlki yaratılmış ayetlerdir, bunlar kainattaki tüm varlıklardır. İkincisi indirilmiş ayetlerdir ki onlar ilahi kitaplardadır. Yaratılmış ayetler, indirilmiş ayetlerin doğruluğunun göstergesidir; çünkü hem kainatı yaratan hem de onunla ilgili en doğru bilgileri veren Allah’tır. İndirilmiş ve yaratılmış ayetler arasında çelişki olmaz, aksine kopmaz bir bağ vardır. Bilimin uğraş alanı Allah’ın yarattığı ayetlerdir.
————————————————————————————————————————
Müşrikler ve şirk;
165. İnsanlardan kimileri, Allah’a benzer nitelikler yükleyip onu sever gibi sevdikleri varlıkları1Allah ile aralarına koyarlar.2 İnanıp güvenenlerin Allah’a olan sevgisi çok daha güçlüdür3. Bu yanlışı yapanlar keşke şunu anlasalar: Azabı görecekleri gün, bütün güç Allah’ın elindedir ve Allah’ın cezalandırması çetindir4. 166. Arkasından gidilen kişiler o gün, kendilerini takip edenlerden uzak dururlar. Artık azabı görmüşler ve aralarındaki bütün bağlar kopmuştur. 167. Onları takip edenler şöyle derler: “Keşke elimizde bir fırsat olsa da (hep birlikte dünyaya dönsek) burada bunların bizden uzak durdukları gibi biz de onlardan uzak dursak!” Allah yaptıklarını onlara, içlerini yakacak şekilde gösterecektir. Artık o ateşten çıkacak da değillerdir.
Açıklama 1: 1. 2/22. 2. Müşrik, Allah’ın varlığını ve birliğini kabul eder ama kendini Allah’a daha çok yaklaştırsın diye araya aracılar koyarak onlara kayıtsız şartsız boyun eğer (39/3). Böylece onları da ilah yapmış olur. 3. Mümin, araya bir aracı koymayıp doğrudan ona bağlandığı için onun Allah ile olan bağı çok güçlüdür. Müşrik ise araya aracı koyarak Allah’a daha çok yaklaşmayı beklerken ondan uzaklaşır. Böylece Allah ile bağını zayıflatır ve aracının kulu-kölesi olur.
4. Allah, cezayı, işlene n suça bağlamış (6/160) ve şöyle demiştir: “Bir kötülüğün cezası, ona denk bir kötülüktür.” (42/40) size kim saldırırsa ona, size yaptığı saldırıya denk bir saldırı ile karşılık verin (2/194) Buna göre cezanın, işlenen suça denk olması gerekir bu da ancak suçun iki katı ile olur. Birincisi ile verdiği zarar giderilir, ikincisi ile de o zarara denk bir zarara sokulur.. Bu ceza prensibi, cehennemde de uygulanır (7/38, 25/68-69).
Açıklama 2: Şirk, Kur’an’da Allah’ın, tevbe etmeden ölenler için affetmeyeceğini bildirmiş olduğu tek günahtır. Bu varlıklar daha çok, din büyükleri olur. Onlar Allah’a yakın bilindiği için o isim ve sıfatları onlara vermek fazla rahatsız edici olmaz. Bu, onları Allah’a karşı arabulucu konumuna sokar. Allah ile olacak işlerde bunların aracılığına ihtiyaç duyulmaya başlanır. Artık onlara, Allah’a boyun eğer gibi boyun eğmek zor olmaz. Onların her biri bir ilah yerine konmuş olur. Tuzağın önüne hoş şeyler konur. Din büyükleri bulunmaz bir malzemedir. Tuzağın iki büyük engeli akıl ve Kur’an’dır. Bu Engelleri aşmak için duygusallık öne alınır. Dinin akıl değil, gönül işi olduğu söylenir. Bu, insanları, Kur’an’ı anlayamayacakları yalanına inandırmayı kolaylaştırır. Özgüvenleri kaybolur, önlerine hangi ayet konsa görmezlikten gelirler.
Allah Rasulü buyuruyor ki: “Şirk, zifiri gecede kara taşın üzerinde gezen kara sinek gibidir.”
Müşrik (2/165): Allah’ın varlığını ve birliğini kabul eden ama onunla kendi aralarına bir başkasını koyup onun aracılığı ile Allah’a yaklaşmaya çalışan, buna rağmen kendilerini mümin sayan kişilerdir (6/82, 34/13, 39/3). Müşrik; kendini veya başkasını Allah’ın yerine koyarak Allah’ı ikinci sıraya atan.
Allah’a karşı şirkte, Allah inancı daima vardır. Allah’ı sever ama O’nu uzakta gördüğü için önceliği kendini Allah’a ulaştıracağına inandığı aracılara verir. Müşrikler, ulu bildikleri bu varlıkları kendilerinin üstü, Allah’ın astı sayar ve kendilerini Allah’a daha çok yaklaştırsın diye onlara kul olurlar. “Allah kendisine ortak oluşturulmasını (şirki) bağışlamaz. Bunun altında olan günahları, şirkten uzak kalmayı tercih eden kişi için bağışlar. Kim Allah’a ortak oluşturursa, O’na büyük bir iftirada bulunmuş olur”. 4/48, “İşte (nebilerin gittiği) bu yol, Allah’ın doğru yoludur. O, gereğini yapan kullarını doğru yola kabul eder. Eğer onlar da şirk koşsalardı bütün yaptıkları boşa giderdi 6/84. “Sana da senden önceki nebilere de şu, kesin olarak bildirilmiştir: “Eğer şirke düşersen yaptığın yanar gider ve sen de kaybedenlerden olursun”. Zümer 39/65.“De ki ben sadece Rabbime dua ederim; ona kimseyi ortak koşmam.” (Cin 72/20)
———————————————————————————————————————–
“Allah’ın rızık olarak verdiği şeylerin temiz olanlarından yiyin”
172. Ey inanıp güvenenler! Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin temiz ve lezzetli olanlarından yiyin! Yalnız Allah’a kulluk ediyorsanız ona karşı görevinizi yerine getirin! 173. Allah size sadece (kesilmeden) ölmüş hayvanı, kanı, domuz etini ve Allah’tan başkasının adı anılarak kesilmiş olanı haram kılmıştır1. Fakat kim çaresiz kalır da birinin hakkına saldırmadan ve ihtiyaç sınırını da aşmadan bunlardan yerse ona bir günah yoktur. Şüphesiz Allah, çok bağışlayan ve ikramı bol olandır.
Açıklama 1: 1. Allah’tan başkası adına kesildiği, net olarak bilinmedikçe, Müslüman olmayanların kestiği veya besmelesiz kesilen hayvanın eti haram değildir. Aksini gösteren ne bir ayet ne de hadis vardır. Temizden maksat, duyu organlarının lezzet aldığı şeydir. Sadece akmış kan haramdır, damarlardaki kan haram değildir. Allah’tan başkası adına kesildiği, net olarak bilinmedikçe, Müslüman olmayanların kestiği veya besmelesiz kesilen hayvanın eti haram değildir.
Açıklamalar 2: Helal, Haram yiyecekler : Helal; dinen yapılması veya yenip içilmesi yasaklanmayan, serbest bırakılan şey demektir. Buna göre bir şey, dinin açık bir hükmüne, yasağına ve ilkesine aykırı olmadıkça helâldir. Haramlar kötü ve pis, helal kılınanlar ise iyi ve temizdir. Bu yönü ile ‘helal ve haram, insanın yaşantısını güzele ulaştıran ve kötülüklerden alıkoyan emirlerdir.’ Yasaklanmamış her şey helâldir. Helâl ve Haram Belirleme Yetkisi Yalnız Allah’ındır. Allah bu yetkisini bizzat kendisi vahiy ile açıklar. Çünkü bir şeyin temiz ya da pis olduğuna karar veren Allah’tır. Allah, peygamberine bile helal olan bir şeyi, kendilerine bile haram kılmalarına izin vermemiş ve:
“Ey Nebi! Allah’ın özel olarak sana helal kıldığını, neden kendine haram kılıyorsun” 66/1ayeti ile peygamberini ikaz etmiştir.
————————————————————————————————————————–
Kitap’tan bir şey gizleyenler;
174. Allah’ın indirdiği kitaptan bir şey gizleyen ve karşılığında geçici bir çıkar elde edenler, karınlarına sadece ateş doldurmuş olurlar. Allah, kıyamet /mezardan kalkış günü onlarla konuşmaz ve onları temize çıkarmaz. Hak ettikleri acıklı bir azaptır. 175. Onlar bu rehber /Kur’an karşılığında sapkınlığı1, bağışlanma karşılığında azâbı satın almış kimselerdir. Ateşe ne kadar da dayanıklılarmış! 176. Bütün bunların sebebi, gerçekleri içeren kitabı Allah’ın indirmiş olmasıdır. Kitaba ters düşenler ise derin bir ayrılık içine girmiş olurlar.
Açıklama 1: 1. Hidayet; doğru yola girme, doğru bir yola rehberlik etme ve o yolu kabul etme anlamlarındadır. Dalalet ise kasıtlı veya kasıtsız olarak yoldan çıkma, hedeften sapma, kaybolma, bir şeyi kaybetme vs. anlamlara gelir.
Açıklama 2: Kitaptan bir şey gizleyenler (2/174): Kur’an, ayetleri gizlemeye küfür, gizleyenlere de kafir demektedir. Bunlar ayetleri gizlemelerine karşılık dünyalıklar elde ederler, kendilerinin dine büyük hizmet yapan olarak anılmalarını arzu ederler. Bu kitapta açıkça ortaya koyduğumuz halde indirdiğimiz açıklayıcı ayetleri ve ana ayetleri gizleyenleri Allah dışlar; dışlayacak durumda olan kimseler de dışlarlar 2/159. A. Bayındır
———————————————————————————————————————–
İman esasları ve müminlerin nitelikleri:
177. Erdemli1 olmak, yüzünüzü doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir2. Erdemli olmak; Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara ve nebilere inanıp güvenen bir kişi olmaktır3 Böyle bir kişi, sevmesine rağmen malını, kendine yakınlığı olanlara, yetimlere, çaresizlere, yolculara ve isteyenlere verir, bir de boyunduruk altındakiler için harcar. Namazı düzgün ve sürekli kılar, zekâtı da verir. Bunlar anlaşma yaptıkları zaman yükümlülüklerini yerine getirirler. Maddi sıkıntılara ve bedensel sıkıntılara karşı bir de ani baskınlarda sabırlı olur /duruşlarını bozmazlar. İşte bunlar doğru sözlü olanlardır. İşte bunlar, yanlışlardan sakınanlardır.
Açıklama 1: 1. Erdemli olmak; Türkçede iyi olma, alçak gönüllülük, yiğitlik, doğruluk, fazilet vb niteliklerin genel adıdır. 2. Müslümanların Mescid-i Haram yönüne dönerek namaz kılmaları Allah’ın emri olduğu için önemlidir. 3. Ayette, gelenekte imanın şartları olarak bilinen altı şarttan beşi sayılmış ama 6. olduğu söylenen “kadere iman”a yer verilmemiştir. Çünkü, kadere imanın yani her şeyin ezelde yazıldığına dair inancın Kur’an’da yeri yoktur. İyi davrananlar imtihanı kazanırlar, kötü davrananlar da kaybederler (45/15). Bu ölçülerin varlığına inanmak, ayetlere inanmak gibi mecburidir.
Açıklama 2: Yüce gönüllülük: Antik Yunan’da, erdemli bir insanın 12 temel özelliği olduğuna inanılırmış. Bu temel özelliklerin on biri; Azim, Nezaket, Cömertlik, Doğruluk, İhtişam, Saygı, Adalet, Sağduyu, Zekâ, Cesaret ve Cazibe. Bu özellikler içinde 12.si için Aristo “Kişiyi taçlandıran asıl erdem o demiş. En değerli görülen bu özellik “Yüce-gönüllülük”müş.
Yüce-gönüllülük, Latincede Yüce Ruh köklerinden geliyor. Yüce gönüllü kişi kendisini iyi tanıyor, sahip olduğu güçleri, gücünün sınırlarını biliyor. Bu gücün aynı zamanda ağır bir sorumluluk gerektirdiğinin de farkında. Tehlike ya da baskı altında bile özgüvenini, soğukkanlılığını yitirmiyor. Asla intikam duygusu taşımıyor. Yaşadığı topluma yarar sağlayacak işler için çalışmaktan büyük bir mutluluk duyuyor. Adaletsizliğe, kötülüğe karşı gözünü kırpmadan mücadeleye girişiyor. Gerektiğinde; ulvi, yüksek erdemli amaçlar uğruna kendi çıkarlarından, rahatlığından, güvenliğinden, hatta yaşamından bile vazgeçiyor.
Ahlakın övdüğü ve ahlaklı olmanın gerektirdiği doğruluk, yardımseverlik, yiğitlik, bilgelik, alçakgönüllülük, iyi yüreklilik, ölçülülük… gibi nitelikleri olan insan demektir. Kısacası erdemli insan muttaki insan, takva üzere yaşayan mü’min demektir. Allah’tan korktuğu için kötülüklerden ve Allah’a karşı isyana götürücü şeylerden titizlikle kaçınan, farzları yerine getirmede bütün gücünü kullanarak özen gösteren, duyarlı mümin kişi. Allah evreni yaratırken koyduğu en önemli proje, sorumlu insan (muttaki insan) projesidir. Çünkü Allah meleklere “Ben yeryüzünde sorumlu bir insan (inanan ve başkaları için faydalı işler yapan insan) yaratacağım” 2/30, demiş. Adem’in iki oğlu Habil ve Kabil Allah’a birer sunuda bulunuyorlar da Habil’in sunusu kabul ediliyor, Kabil’in ki kabul edilmiyor ve Habil Kabil’e “Allah sadece kendinden çekinerek korunanlarınkini kabul eder” diyor. Kabil Habil’i öldürür ve dünyada ilk kez insanlar ikiye ayrılıyor: Allah’a güzel şeyleri sunanlar ile Allah’a güzel olmayan şeyleri sunanlar. Biz hala Allah’a güzel olmayan şeyleri sunanlar gibi davranıyoruz.
İmanın mahiyeti (2/177): İslam imanının vurulacağı mihenk taşı Kur’an’dır. Kur’an, İslam imanını tarif eder ve Bakara 177 ve Nisa/136 ayetlerinde, 5 başlık altında onun sınırlarını çizer. Kur’an, insanların çoğu; “akletmezler”, “şükretmezler”, “iman etmezler” şeklinde üç özellik zikreder. İslam’da imana çağırmanın esası ‘inanç sahibi olmaya’ değil, Allah’ın ‘iman edilmesini emrettiği’ şeylere imana çağırmaktır. İmanın özünü “gaybî hakikatler” oluşturur. Bu da imanın; asla bilgiye, delile, rasyonelliği indirgenemeyecek deruni bir hakikat olduğunu gösterir. Kur’an’ın iman hakkında açtığı beş başlığın beşi de tamamen veya kısmen gayba iman ile alakalıdır. Bu bakımdan Kur’an’a iman da, Mushaf’a iman değil, onun kaynağının Allah olduğuna imandır. M. İslamoğlu
Kelime-i Tevhit (Lâ ilâhe illallah (Allah’tan başka ilah yoktur: 2/177 ): Tevhit, Allah’a imanın anahtarıdır. Allah’a, makbul bir imanın kapısı tevhid anahtarıyla açılır. Tevhit, mü’mince duyuş, düşünüş ve işleyişin mihenk taşıdır. İnsan duygu, düşünce ve eylemlerini tevhit mihengine arz eder. Kalp; akıl ve azalarından sadır olan bütün bu şeylerin değerini tevhit mihengi üzerinden belirler. Tevhid, Allah’ın tekliğini tasdik ile başlar. Eğer göklerde ve yerde Allah’tan başka ilahlar olsaydı, gökler ve yer fesada uğrayıp mahvolurdu. Ayete göre “Göklerde ve yerde Allah’tan başka ilahlar olsaydı, ikisinin de düzeni bozulurdu”21/22. Eğer kozmik (Düzenli) bir kâinatta yaşıyorsak bu sadece, bir düzen sağlayıcının varlığının değil, O’nun tekliğinin de delilidir. Birden fazla ilah olsaydı, bu kâinat kozmostan mahrum, kaosa mahkûm olurdu. Mü’min kişi, hayatın her anında Allah’la beraberdir. Bu yüzden asla Allah yokmuş gibi düşünmez, yaşamaz. Düşünen ve konuşan canlı olan insandan, tevhidin şuurlu şahitleri olması istenir. Tevhidin şahadete dönüştüğü nokta da burasıdır.
Allah’a iman (2/177); “Tevhit inancı ahlaka nasıl işleyecek? Allah’ın varlığına ve birliğine inandığını söylemek nazaridir. Bu söylev bizim hayatımıza, davranışlarımıza ve ahlakımıza işlenmeli, orada gözükmeli. Eğer, “Rabbim beni görüyor, beni duyuyor, her davranışımdan haberdardır” deyip davranışlarınızı da ona göre tanzim ediyorsanız tevhit inancınız sağlamdır, denebilir. Bu iman, ahlakın temelidir. Biz, tevhit inancını halkımıza veremedik. Ekranlarda hala “diş fırçalamak orucu bozar mı”, “sarık takva belirtisi midir?” sözleriyle insanları oyalamaktayız. İslam alemi, imanı hayatına uygulayamadı. Allah diyor ki, “İnsanlardan gizliyorlar da Allah’tan gizlemiyorlar.” Müşrikler, Hz. Peygamberi öldürmek için proje yapıyorlar ama Allah’ın gördüğünü, bildiğini kale almıyorlar. Bu iman, iman değildir. Biz, insanların yanında birtakım davranışları yapmayız, utanırız fakat insanların görmediği bir yerde, Allah’ın görmesini önemsemeden yaparız. Allah beni görüyor inancı, her davranışımızda olacak. İşte budur tevhit inancı. İşte o zaman senin inancın sözden ibaret kalmayacak, tevhit inancı kişiselleşmiş olarak hayatına girmiş ve seni yönetiyor olacaktır”. B. Bayraklı
“Allah’a inanmak ne demektir? Ödülü Allah’tan beklemektir. İnanmadığınız bir varlıktan nasıl ödül bekleyebilirsiniz? Şayet insan, Allah diye, kainata hakim üstün bir gücün varlığına inanmıyorsa, ondan nasıl bir ödül bekleyebilir? O’na inanmamak onun ahretine ve ahretteki cennetine de inanmamaktır. Ancak erdemli gördüğümüz ama inançsız zannettiğimiz çok insanda çok büyük ihtimalle Allah inancı da vardır. Zira merhametli olmak Allah’tan gelen bir vasıftır ve merhametlilerin en merhametlisi yüce Rabbimizdir. Rabbimiz ahrette kullarına adaleti ve sonsuz merhametiyle muamele edecektir. Allah herkese akıl, irade, fıtrat ve vicdan vermiştir ve vahyin, doğru olarak ulaşmamış olduğu kullarını da bu verdiği 4 şeyle sorgulayacaktır. Allah kimseyi gücünün yetmediğinden sorumlu tutmaz”. O, Allah’tır! O’ndan başka ilah yoktur; daima diridir, sürekli işinin başındadır.3/2
Allah dedi ki “İki ilah (tanrı) edinmeyin. O bir tek ilahtır. İçten içe, yalnız benden korkun.” 16/51 M. Okuyan
Müminler; ancak Allah’a ve elçisine inanıp güvenen, sonra şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad eden (ellerinden geleni yapan) kimselerdir. İşte onlar doğru sözlü kimselerdir. 8/
.Allah’a iman: Allah’a iman etmek sadece Allah var demek değildir. Allah’a iman, O’na inanmak ve güvenmek demektir. Allah’a güvenen kişi de “Allah ne isterse o” diyebilendir. A. Bayındır.
. Ahrete iman (2/177); dinin ahlaki boyutudur. Hukuki br konuda; bu babamdır, kardeşimdir diyorsan senin imanın yenilenmelidir “Ben burada yalan yere şahitlik ettim, altına imzamı attım. Mahşerde Rabbim bana bunu soracak” diye düşünen kişinin yanlış yapması mümkün değildir. Hukukla dinin buluştuğu yer burasıdır. İnsan, ağzından kelime çıkarken ve altına imza atarken “Rabbim bunu görüyor, mahşerde hesabını sorar” diye düşünüyorsa, ahrete iman ediyor, demektir. Ahirete iman işte budur. O insan işte o zaman imanını taşımıştır hukuka, taşımıştır siyasete, taşımıştır ticarete ve taşımıştır sosyal ahlaka. B. Bayraklı
Ahirete iman: Kur’an’ın, tevhit ve şirkten sonra üzerinde durduğu ikinci konu yeniden dirilme ve ahiret hayatıdır. Allah’a iman ve ahrete iman yan yana gelir. Ahrete iman Allah’a imanın olmazsa olmazıdır. Allah’ın varlığı, ahretin varlığını gerektiriyor. Yine Allah’ın Allah olması, ahretin olmasını gerektiriyor. Ahrete iman; insanı bu dünyada, ölçülü ve dengeli hareketler yapmaya ve iyi davranışlarda bulunmaya sevk eder. Ahrete iman; zulme uğrayan ve hakkını alamayan insana da, karamsarlık ve ümitsizliğe düşmeden bunları ahiret hayatında alacağına inanmayı, sabırlı ve metanetli olmayı bildirir.
Ahrete iman; insanın, bu dünyada yaptıklarının karşılığını ahrette mutlaka göreceğine dair inancıdır. Ahrette hesaba çekilmeye inanmanın, bu dünya hayatına yansımasının pek çok faydaları vardır. Ahret inancı; insanın yaradılışına uyumunu sağlar, kötülükleri önler, adalet duygusunu tatmin eder, sorumluluk duygusunu geliştirir, insanı iyilikler yapmaya, yardımlaşmaya teşvik eder, dünya hayatı ile ahiret hayatı arasındaki bağı kurar. Allah’ın Rububiyeti terbiye süreci ise terbiye süreci ancak ahrette tamamlanır. Bu durum, ahrette terbiye vardır anlamı taşımıyor, terbiye orada tamamlanır. Ödül ve ceza orada olur. Ödül ve ceza olmazsa imtihanın varlığı, dünyanın da imtihan yeri olması anlamını kaybeder. Bir imtihan varsa ödül ve ceza da olmalıdır. Ahretsiz olmak istikbalsiz olmaktır. O halde; Ahrete iman, istikbale imandır, Ahrete iman gaybe imandır, Ahrete iman adalete imandır. Ahreti inkar edenin adalet diye bir derdi yoktur. Yeryüzünde adaleti gerçekleştiremezsin. Yaşasak da ölsek de hayattayız. Asıl, öldükten sonra hayatta olmak. İnsan ölümü tadar ve geçer. Hayatın aslını ve özünü istiyorsak, düzgün ve nitelikli yaşamak istiyorsak ahrete iman gerekir. Ahret bilincini şu anda kuşanalım: Ahreti şimdi buraya taşımıyorsak, ahrete bir şey taşıyamayız. Ahrete giderken bir şeyi sırtımızda götürmüyoruz. Onu önceden gönderiyoruz. Aslında dünyada yaşarken, ahreti de yaşıyoruz. Bunu nasıl başaracağız. Bunun sırrı iman. İman ile yaptığımız her şeyin ahiret tarafı vardır: Namazın dünyası, Namazın ahireti; İyiliğin dünyası iyiliğin ahreti.
Şu an Allah’a imanımız iddiadan öteye geçemiyor. Yaşamımızda, çalışmamızda imanımızın sonucu, oluşması gerekli hal ve hareketleri göremiyoruz, gösteremiyoruz. Çalışmalarımız ahret için bir verime, insancıl bir yaşama dönüşmüyor.
Hz. Ebu Bekir savaşa katkı olsun diye sadaka olarak elinde ne varsa getirip veriyor. Allah Resulü “Çocuklarına ne bıraktın?” diye sorduğunda da “Allah ve peygamberinin sevgisini” diyor. Hırsızlık yapan adamın kolu kesilmiş. Adam kesilen koluna bakmış ve demiş ki “Seni benden uzaklaştıran Rabbime hamd olsun”.
Düşünün: bir genç çıkıyor, tüm olumsuz şartlara rağmen iyilik davasının peşine düşüyor. İyiliği harekete geçirmeye çalışıyor. Bölge insanı ortak karar alıyor. Diyorlar ki seni kendimize lider yapacağız. Tek şartımız, bu söylevi terk et. O ise; “Sağ elime güneşi, sol elime ayı koysanız Allah’tan emir gelmedikçe davamdan vaz geçmem” diyor. Ahreti merkeze alırsanız bunları anlarsınız. M. İslamoğlu
Ahiret inancı ile ilgili diğer ayetler: Dünya hayatı, eğlence ve oyundan başka bir şey değildir. Ahiret yurdu ise, Allah’tan korkanlar için daha hayırlıdır. 6/32 “Allah’ın sana verdiğinden (O’nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu gözet, ama dünyadan da nasibini unutma! Allah’ın sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. …Allah, bozguncuları sevmez.” 28.77, İşte ahiret yurdu! Biz onu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu arzulamayan kimselere veririz. 28.83 , Kıyamet günü adalet terazileri kuracağız. Hiçbir kimseye hiçbir haksızlık yapılmaz. Hardal tanesi kadar bile olsa yapılanı ortaya koyarız. Hesap görenler olarak bizler yeteriz. 21/47.
(4). İman esasları (2/177): Ayette imanın 5 şartı sayılmış, geleneksel anlamda 6. şart olarak sayılan “kadere iman” sayılmamıştır. Kadere iman sözü ayette sayılanlar içinde yoktur. Kader, ölçü demektir, kader Allah’ın ölçüsüdür ve Allah ölçüsüz hiçbir iş yapmaz. Allah her şeyi bir ölçüye göre yaratmıştır. İman esaslarıyla ilgili ayetler; De ki “Ey Ehl-i Kitap, Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden size indirilmiş olanı (Kur’an’ı) tam olarak yerine getirmedikçe temelsiz kalırsınız.” 5/68-69, 7/157.
(Kur’an’a) inananlar ile Yahudi, Hristiyan ve Sâbiîler var ya! Onlardan her kim Allah’a, ahiret gününe inanır da iyi işler yaparsa, ödülleri Rableri katındadır. Onların üzerinde ne bir korku olur ne de üzülürler. 2/62
Kitap ehlinin imanı: Hesap günü her ümmet kendi kitabından sorumlu tutulacaktır ancak kendilerine bir elçinin tebliği ulaşmayan kimselerden Allah’a şirk koşmamak ve bildiği doğrulara uymak beklenir. Çünkü evrensel doğruları herkes bilir. Allah kimseyi gücünün yetmediği şeylerden sorumlu tutmaz.
Bu elçi, Rabbinden kendine indirilen her şeye inanır; müminler de öyledir. Her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve elçilerine inanır. “Elçileri arasında bir ayrım yapmayız” derler. Bakara 2/285
Amentü (4/136): İslâm’ın iman esaslarını ana hatlarıyla ifade eden terimdir. “İnandım” manasına gelen amentü Kur’an’da üç yerde geçer (10/90; 36/25-26; 42/15.). İman esasları “Amentü” başlığı ile dua olarak sonradan formüle edilmiştir: 1.Allah’a, 2.ahret gününe, 3.meleklerine, 4.kitaplarına, 5.peygamberlerine, iman ettim. Ölümden sonra dirilişe, Allah’tan başka ilah olmadığına, Hz. Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna şahitlik ederim.”
Kelime-i Şahadet (2/177): “Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resulühü (Ben görmüş gibi inanırım ve şahitlik ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur ve yine görmüş gibi şahitlik ederim ki Muhammed Allah’ın kulu ve Resulüdür). Hiç kimse bu cümleleri söylemeye zorlanamaz; zorlanan kişinin şehadeti geçerli sayılmaz. Cümlenin “Lâ ilâhe illallâh” bölümü tevhidi, “Muhammeden Resûlullah” bölümü de Hz. Peygamberin risâletini ve O’nun Allah’tan getirdiği ilahi esasların tümünü ifade eder.
———————————————————————————————————————–
Kısas;
178. Ey inanıp güvenenler! Kısas1 size, öldürülenler konusunda farz kılındı. Hür (olanı öldüren o) hüre karşılık, esir (olanı öldüren o) esire karşılık, kadın (öldüren de o) kadına karşılık (kısas edilir). Kimin lehine kardeşi tarafından (kısası düşürecek) bir bağışlanma olursa marufa uysun2 ve (diyeti) ona güzelce ödesin. Bu, Rabbiniz tarafından yapılmış bir hafifletme ve bir iyiliktir. Kim bundan sonra da düşmanlığı sürdürürse ona acı bir azap vardır. 179. Ey aklıselim sahibi olanlar! Kısasta sizin için hayat vardır; belki yanlışlardan sakınırsınız.
Açıklama 1: 1. Kısas; Kısas, suç ile verilen ceza arasındaki denkliği ifade eder. Katilin suçu sabit olduktan sonra, mahkemenin verdiği yetkiyle katil, öldürülen kişinin velisi tarafından öldürülebilir (17/33) ki bu kısastır. Veli isterse katili affetme hakkına da sahiptir. Affetmesi, bu ayetle teşvik edilmiştir. Hürü öldüren, öldürdüğü hüre karşılık, esiri öldüren, öldürdüğü esire karşılık, kadını öldüren, öldürdüğü kadına karşılık kısas edilir. Bu ayetin iç bütünlüğünü sağlayan ana kelime, işlenen suç ile verilen cezanın denkliğini ifade eden kısas kelimesidir. Kısas da, öldürülenin hür, esir, kadın veya erkek olması fark etmez (17/33). Savaş esirlerinin öldürülmesi veya köleleştirilmesi diye bir şey de yoktur. Esirlere yapılabilecek tek muamele, onları karşılıksız veya fidye karşılığı serberst bırakmaktır (Muhammed 47/4). Bu sebeple onlar da can güvenliği hakkına sahiptirler. Sonuç olarak kısasta öldürülenin kimliğine bakılmaz (17/33).
Nebîmiz şöyle bilgi vermiştir: “Kim bir mümini kasten öldürürse o kişi öldürülenin velilerine teslim edilir. İsterlerse onu öldürürler, isterlerse diyetini alırlar. Diyet dört yaşına girmiş dişi deve, beş yaşına girmiş dişi deve ve kırk hamile devedir. Bu, kasten öldürmenin diyetidir. Taraflar karşılıklı olarak bir şey üzerinde de anlaşabilirler. Bu (100 deve) dir.
2. Maruf; Maruf, aklın veya dinin doğru saydığı her şeydir. Zıttı ‘münker’dir (Müfredat). Her toplumda oluşmuş maruflar vardır. Kur’an’a aykırı olmadığı müddetçe, onlara uyulur.
Tevrat’ta kısas; cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ve yaralamaya karşılık yaralama şeklindedir. Kur’an’da ise kısas, sadece adam öldürmelerde farz kılınarak Allah tarafından daha hayırlısı ile bir nesih yapılmıştır (2/106).
3.“Sözü dinleyip en güzeline uyanlar, Allah’ın doğru yolda saydığı kişilerdir. İşte ulü’l-elbâb onlardır.” (39/18)
————————————————————————————————————————-
Ramazan orucu;
183. Ey inanıp güvenenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı şekliyle size de farz kılındı ki yanlışlardan sakınabilesiniz. 184. (Orucu) Sayılı günlerde (tutun)1. Sizden kim hasta veya yolculuk halinde olursa tutmadığı günler sayısınca diğer günlerde tutsun. Oruca takatı olanların /gücü yetenlerin2 bir miskini doyuracak kadar fidye (fitre) verme3 görevi vardır. Kim (fitre dahil) bir iyiliği fazlasıyla yaparsa onun için daha iyi olur. Bilseniz (hasta veya yolcu iken de) oruç tutmanız sizin için daha iyidir.
185. (Sayılı günler) hem insanlara bir rehber hem de o rehberin ve hakla batılı ayırmanın açık belgeleri olan Kur’an’ın indirildiği Ramazan ayıdır. Sizden kim o aya ulaşırsa onu oruçlu geçirsin. Kim de hasta yahut yolculuk halinde olursa4 (tutmadığı) o günlerin sayısı kadar diğer günlerde oruç tutsun. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bunlar, sayıyı tamamlamanız, (orucun bittiği gün) sizi doğruya yöneltmesine karşılık Allah’ı tekbirlerle5 anmanız (bayram namazı kılmanız) ve ona karşı görevinizi yerine getirmeniz içindir. 186. Kullarım sana beni sorduklarında (de ki) ben onlara yakınım. Bana dua ettiğinde dua edenin duasına karşılık veririm. Onlar da bana (benim çağrıma) karşılık versinler ve bana inanıp güvensinler ki olgunlaşabilsinler. 187. Oruç gecelerinde kadınlarınızla cinsel ilişkide bulunmanız size helal kılındı. Onlar sizin için bir elbise, siz de onlar için bir elbisesiniz. Allah kendinize ihanet ettiğinizi bildi de tövbenizi /dönüşünüzü kabul etti ve sizi affetti. Artık onlarla birleşebilirsiniz. Allah’ın sizin için yazacağını (çocuk sahibi olmayı) isteyin. Fecirden/ilk ışıkların kümeleşmesinden oluşan beyaz çizgi, siyah çizgiden size göre net olarak ayrılıncaya kadar yiyin, için; sonra orucu geceye kadar tamamlayın. Mescitlerde itikâf8 halinde iken kadınlarınızla birleşmeyin. Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır; bunlara yaklaşmayın. Allah ayetlerini insanlara böyle açıklar ki kendilerini yanlışlardan korusunlar.
Açıklama 1: Oruç: “Sayılı günler” ifadesi 2/185. ayette Ramazan ayı olarak açıklanmıştır. 2. Tâkat, kişinin gücü dahilinde olan şey için kullanılır. Allah bu dinde kimseye bir zorluk yüklemediği için (22/78) hasta ve yolculara oruç tutmama ruhsatı vermiş ve şöyle demiştir: “Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez.” Bu ayette, hasta ve yolcular için “Bilseniz oruç tutmanız sizin için daha iyidir.” denmesi bu kişiler zorlansa da oruca güçlerinin yetmesi sebebiyledir. Çünkü takat kelimesi hem kolaylıkla hem de zorlukla yapılabilecek şeyler için kullanılan bir ifadedir. Buna göre, Ramazan’da oruç tutmaya gücü yetmeyenlerin, oruçlarını kaza etmeleri gerekmediği gibi tutamadıkları günler için fidye vermeleri de gerekmez. 3. Fitre; kişinin sıkıntıdan korunmak için ödediği bedeldir. Bu ayet, Ramazan orucunu vaktinde tutana da hasta veya yolcu olduğu için Ramazanda tutmayıp daha sonra kaza edene de fidye yani fitre verme sorumluluğu yüklemiştir. 4.Oruç tutmama: Oruç tutmama ruhsatı, sadece hasta ve yolcular içindir (2/184). Bu ikisi dışında oruç tutmayan veya tuttuğu orucu kasten bozanların kaza veya keffaret orucu tutmaları gerekmez. Bu kişilerin yapacağı tek şey, tövbe edip bir daha bu yanlışa dönmemektir. Nebimizin şöyle buyurmuştur: “Kim Ramazan günü bir özrü ve hastalığı olmadan yiyip içerse bütün zamanlarını oruçlu geçirse bile o günün eksiğini kapatamaz.”
5. Tekbir, Allah’ın yüceliğini dile getirmek yani “Allahu Ekber” diyerek onu zikretmektir. Allah, zikir için namaz kılmayı emrettiğinden (20/14) buradaki tekbir emri, ancak namazla yerine gelir. Namazın en azı iki rekattır. Bu da bayram günü iki rekat namaz kılmanın farz olduğunu gösterir. Gün, güneşin doğmasıyla başladığı için namaz kılmanın caiz olduğu ilk vakit olan kuşluk vaktinde bayram namazı kılınır. Nebimiz, Ramazan ve Kurban Bayramlarında, eşlerini ve kızlarını namaz kılınan yere çıkarır, bütün kadınların gelmelerini de emrederdi. Bayram namazında diğer namazlardan farklı olarak her rekatta tekbir getirilmesi, ayetteki “tekbir getiresiniz” ifadesinin gereğidir. 6. Güneş ufka -10 derece yaklaştığında doğu ufku, siyah bir çizgi şeklinde net olarak gözükür. Daha sonra bu siyah çizginin üst tarafında, ona paralel beyaz bir çizgi ve bu iki çizgi arasında bir kızıllık oluşur. Doğu ufku boyunca birbirine paralel olarak uzayan siyah ve beyaz çizgiler, çıplak gözle, net olarak görülünce imsak yani oruca başlama ve sabah namazı vakti girer. Bu vakte fecr-i sadık denir.
7. Arapçada “leyl” yani gece, güneşin batmasıyla başlar. Türkçede bu vakte “akşam” denir. Ayette orucu Güneş batıncaya kadar değil de “geceye kadar tamamlayın” denilmesi, kutup bölgesinde güneşsiz gündüzlerin veya beyaz gecelerin olduğu zamanlarda oruç tutmayı mümkün hale getirir. 8. İtikâf, Allah’a yakın olma niyetiyle kendini bir mescide /camiye kapamadır (2/125). Nebimiz Ramazan’ın son on gününü itikâfla geçirirdi.
Açıklama 2: Ramazan ibadeti, aklı olan ve yalnız Allah’tan müminler düşünsünler ve öğüt alsınlar diye ramazan ayında indirilen bu ayet ile farz kılınmıştır. Ramazan ayının en önemli özelliği, Kur’an’ın bu ayın Kadir gecesinde indirilmiş olduğudur. O halde bu ayda Rabbimizi “yüceltmek ve O’na şükretmek” için hem oruç tutalım hem de Kuran’ı anlayarak okuyalım, içindeki emirleri ve tavsiyeleri öğrenelim. Allah, “Sizin için iyi olan orucu tutmanızdır” ifadesi ile, mazeretli günlerde bile oruç tutmanın faydalı olduğunu bildirmiştir. Oruç, kendisine övgü ve teşekkür borçlu olduğumuz Allah’a olan inancımızı güçlendirir, bize düzenli beslenme alışkanlığı, zorluklara karşı dayanma gücü kazandırır, davranışlarımızı güzelleştirir, sahip olduğumuz nimetlerin değerini bilmeyi öğretir, ailemizle ve çevremizle iyi ilişkiler kurmamızı sağlar, yardıma muhtaçlara karşı şefkat ve merhamet duygularımızı pekiştirir. Sonuçta insan olarak davranışlarımızı olumlu etkiler. Yine oruç, insanı tehlikelerden koruyan bir eğitim ve onun takva sahibi olmasını sağlayan çok önemli pratiklerden biridir. .
Oruç tutmanın amacı nedir? “Oruç, sizden öncekilere yazıldığı şekliyle size de yazıldı ki kendinizi koruyasınız” 2/183. Bu cümle oruç emrinin nihai amacını bildirmektedir.
Bu emrin mahiyeti 1) Allah’ın insanlığa bir rehber ve ışık olarak gönderdiği Kur’an mesajının indirilişini kutlamak. 2) Kur’an’a layık biri olabilmek için etkili bir nefis terbiyesi ve ruh tezkiyesi sağlamak. 3) Zengin-yoksul, işçi-patron demeden her insana açlık ve susuzluğu tattırarak toplumdaki aç ve susuzların, açık ve uykusuzların acısına tüm mü’minleri ortak etmek ve onlara bu gerçeği yaşatarak kavramalarını sağlamaktır.
Oruç tutmak, Mümin olup akıllı ve ergenlik çağına (kızlar 9, erkekler12 yaşına) girmiş olan her Müslüman’a farzdır. Allah “kimseye gücünün üstünde bir sorumluluk yüklemez” 2/286. ayete göre, oruç tutmaya güç yetiremeyenler oruç tutup tutmama da serbest bırakılmıştır. Hasta yahut yolculuk halinde olanlar ile oruç tutamayacak kadar kendini hasta hisseden hayızlı kadınlar tutamadıkları günler kadar sonradan oruç tutarlar. Mazeretsiz olarak tutulmamış orucun kazası yoktur. O orucun süresi geçmiştir. Bu durumda kalanlar tutamadıkları oruçları için tövbe ve istiğfar ederler ve sonrasındaki oruçlarını eksiksiz tutarlar.
Orucu Bozan şeyler? Sahur ile iftar arasında bilinçli olarak yemek, içmek ve cinsel ilişkide bulunmak orucu bozar. Göz ve kulak damlası orucu bozmaz. Uykuda iken gusül abdesti gerektirecek bir durum olması, kan vermek, kusmak, banyo yapmak, unutarak yemek, içmek, kadınlarda adet kanaması orucu bozmaz. Adetli kadın kirli sayılmamıştır. Böyle bir kadın, namaz kılıp oruç tutabilir; eline Kur’ân’ı alıp okuyabilir. Abdestsiz olmak ve cünüplük manevi kirliliktir; su yoksa teyemmüm edilir.
Orucun başlama vakti? İmsakten önce yenen yemeğe sahur yemeği denir. Sahuru son vaktine kadar geciktirmek, iftarı ise geciktirmeden yapmak sünnettir. Allah Resulü buyuruyor ki: “Sahur yemeği yiyin. Çünkü sahurda bereket vardır”. Oruca tan yerinin ağarmasından itibaren başlanır. Doğuda, gökle yerin birleştiği ufuk çizgisi boyunca uzamaya başlayan sabah aydınlığı tan yerinin ağardığını gösterir. Buna imsak vakti denir ve oruç resmen başlamış olur.
Ramazanda yolculuk yapacak kişi, yapacağı yolculuğun, ağırlık ve sıkıntısını omuzlarında hissederek seferi mahiyette olup olmadığını Allah’a karşı ve kendisine karşı ahlaki davranarak tespit etmelidir. 2. BAKARA
Fitre, temel ihtiyaçları dışında belli bir miktar mala sahip olan Müslümanların kendileri ve velâyetleri altındaki kişiler için yerine getirmekle yükümlü oldukları malî bir ibadettir. Fitre vermekle; toplumdaki her ferdin bayramı ortak şekilde yaşayabilmesi için, muhtaç kimselerin kısmen de olsa ihtiyaçları giderilmiş ve sosyal dayanışmanın güzel bir örneği verilmiş olur. Ramazan ayında oruç tutmaya gücü yeten zengin fakir her Müslümanın fitre vermesi gerekir. Fitrede nisap miktarı mala sahip olma şartı yoktur. Bu sayede her mümin, muhtaç durumda olan diğer mümin kardeşlerine yardım etmenin sevinç ve mutluluğunu yaşar. Fitre vermekle yükümlü kişi, bakımını üstlendiği eşi ve çocukları için de fitre verebilir. Fitre muhtaç durumda kalmış olan kimselere verilir. Fitre veren kişinin içten niyet etmesi yeterlidir. Fitreyi verirken “bu benim fitremdir” denmesine gerek yoktur. Hatta alan kişiyi üzeceği için bundan özellikle kaçınılmalıdır. Aynı şekilde fitre alan kişinin aldığı şeyin fitre olduğunu bilmesi de gerekmez. Fitrelerin, bayram namazı vaktine kadar ödenmesi gerekirse de fakihler, muhtaçların lehine olacağını düşünerek bayramdan birkaç gün önceye kadar verilebileceğini söylemişlerdir. A. Bayındır
Ayetler: “Rabbimiz! Takat getiremediğimiz yükü bize yükleme.” (2/286). “Allah bu dinde bize bir zorluk yüklemez” (22/78).
Hadisler: “Kim Ramazan günü bir özrü ve hastalığı olmadan yiyip içerse bütün zamanlarını oruçlu geçirse bile o günün eksiğini kapatamaz.” “Oruç tutan öyle insanlar vardır ki, kârları sadece açlık ve susuzluk çekmektir.” “Kim oruçlu olduğu halde unutur yerse ya da içerse orucunu tamamlasın”.
————————————————————————————————————————–
Haram yemek;
188. Mallarınızı aranızda bâtıl /Kur’an’a aykırı yollarla yemeyin. Ayrıca, insanların mallarının bir kısmını yemek için, bile bile günaha girerek onu yetkililere (rüşvet olarak) vermeyin!
Açıklamalar 1: Allah’ın haram saydığı faiz, hırsızlık, rüşvet, aldatma gibi yanlış yollar. Ayet rüşveti yasaklamaktadır. Rüşvet, başkasının malını bile bile haksız yere yemek için yetkililere mal vermektir.
—————————————————————————————————————————
Savaş açma nedenleri;
190. Size savaş açanlara karşı siz, Allah yolunda savaşın ama haksız saldırı yapmayın. Allah, haksız saldırı yapanları sevmez. 191. Onları tespit ettiğiniz yerde öldürün. Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Bu fitne (savaş ateşi), adam öldürmekten beterdir. Onlar sizinle Mescid-i Haram yanında savaşmadıkça onlarla orada savaşmayın. Eğer savaşırlarsa onları öldürün. O kâfirlerin cezası işte böyledir. 192. Savaşmayı bırakırlarsa (onlara ilişmeyin). Şüphesiz Allah, çok bağışlayan ve ikramı bol olandır. 193. Onlarla savaşın ki fitne (savaş ateşi) yok olsun ve Allah’ın dini hâkim olsun. Savaşmayı bırakırlarsa yanlış yapanlardan başkasına düşmanlık edilmez.
———————————————————————————————————————–
Allah yolunda harcama yapmak;
195. Allah yolunda harcama yapın, kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayın1. Güzel davranın. Allah güzel davrananları sever.
Açıklama 1: 1. Allah yolunda harcama, öncelikle savaşa hazırlıklı olmaktır (8/60). Muhtaçlara verilecek destek de ayetin kapsamına girer. Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve bağlanıp beslenen atlar hazırlayın. Onlar ile Allah’ın düşmanını, kendi düşmanınızı ve ayrıca sizin bilmeyip de Allah’ın bildiği öbür düşmanları korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız, size tam olarak ödenir, haksızlığa uğratılmazsınız 8/60. Atlar, insanlarla kurdukları bağ, sahip oldukları güç ve zor şartlara uyum sağlayıp dayanıklılık göstermeleri bakımından savaş ve çatışma ortamlarının vazgeçilmezleri arasında yer alırlar.
————————————————————————————————————————-
Hac ve umre;
196. Haccı ve umreyi Allah için tamamlayın. Eğer (hac görevini yapmaktan) engellenirseniz kolayınıza gelen (yanınızda olan) kurbanı kesin. Kurbanın kesilme zamanı gelinceye kadar da başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizden biri hasta olur veya başında bir sıkıntı bulunursa fidye olarak ya oruç tutması ya sadaka vermesi ya da bir kurban kesmesi gerekir. Güven içinde olduğunuzda, hacca kadar umreden yararlanan kişi kolayına gelen bir kurban kessin. Kim (kurban) bulamazsa üç gün hacda, yedi gün de geri döndüğünüzde oruç tutsun. Bu oruçlar, tam on gündür. Bu, ailesi Mescid-i Haram bölgesinde oturmayanlar içindir. Allah’a karşı yanlış yapmaktan sakının! Allah’ın cezalandırmasının çetin olduğunu da bilin. 197. Hac bilinen aylardadır. Kim o aylarda hacca başlarsa (ihrama girerse) cinsel ilişkide bulunamaz, yasakları çiğneyemez ve kavga edemez. İyilik olarak ne yaparsanız Allah onu bilir. Yanınıza yolluğunuzu alın. En iyi yolluk kendinizi koruyacak kadar olandır. Ey aklıselim sahibi olanlar, bana karşı yanlış yapmaktan sakının! 198. (Hac aylarında) Rabbinizin bir lütfunun (bir kazancın) peşinde olmanızın size bir günahı olmaz. Arafat’tan sel gibi aktığınız zaman Meş’ar-i Haram’da (Müzdelife’de) Allah’ı anın (namaz kılın). Size nasıl gösterdiyse onu öyle anın. Doğrusu bundan önce, gerçekten yanlış yolda olanlardandınız. 199. Sonra insanların sel gibi aktıkları yerden (Müzdelife’den Mina’ya doğru) akın. Allah’tan bağışlanma dileyin. Şüphesiz Allah, çok bağışlayan ve ikramı bol olandır. 200. Hacda yapılması gereken ibadetleri yerine getirirken Allah’ı, babalarınızdan öğrendiğiniz gibi, hatta daha güçlü dualarla anın. İnsanlardan kimi der ki: “Rabbimiz! Bize (vereceğini) bu dünyada ver!” Ahirette onun eline bir şey geçmez. 201. Kimileri de şöyle der: “Rabbimiz! Bize bu dünyada iyilik ver, ahirette de iyilik ver. Bizi o ateşin azabından koru!” 202. Her iki tarafa da kazandıklarından bir pay vardır. Allah hesabı çabuk görür. 203. Allah’ı bir de (bayramın birinci gününe) eklenen günlerde anın (şeytan taşlama ibadetini yapın). Kim acele eder (şeytan taşlamayı eklenen) iki gün içinde tamamlarsa ona bir günah yoktur. Kim bir gün daha kalırsa (eklenen üçüncü günde de taşlarsa) ona da bir günah yoktur. Bu, yanlışlardan sakınanlar içindir. Allah’a karşı yanlış yapmaktan sakının ve onun huzurunda toplanacağınızı bilin.
Açıklama 1: 1. Allah, vereceği cezayı, kulunun suçuna bağlamıştır (6/160). Kim (Allah’ın huzuruna) bir iyilikle gelirse ona onun on katı verilir. Bir kötülükle gelen ise sadece dengi ile cezalandırılır. Onlar haksızlığa uğratılmazlar 6/160. (2) İstediğini elde etmek için dua yetmez, çalışmak da gerekir.
Açıklama 2: “hedy”, hacıların harem bölgesinde kesilmek üzere götürdükleri kurban bayramı kurbanıdır. Hedyin kesim yeri harem bölgesi, kesim vakti de kurban bayramı günleridir. Hac (2/197): Hac ayları üç aydır ancak hac ibadetinin yapıldığı günler Zilhicce’nin 9, 10, 11, 12 ve 13. günleridir. Hac, hicretin 9. yılında inen bu ayet ile Müslümanlara farz kılınmıştır. Gücü yetenin, ömründe bir kere Hac ibadetini yapması farzdır.
Umre, Kabe’yi ziyaret ve tavaf ile Safa ve Merve arasını say ederek yapılan ibadetin adıdır. Umre yapmak hac şartlarını taşıyan kimseler için sünnettir. Umre ibadetinin belli bir zamanı yoktur, senenin her mevsiminde yapılabilir.
Hacda duanın kabul şartları (2/200): İnsanın istediğini elde etmesi için çalışması, gerekli çalışmayı yaptıktan sonra da kendini vererek, şuurlu ve samimi şekilde dua ederek Cenab-ı Haktan istekte bulunması gerekir. İnsan, “Hacca gittim, dua ettim istedim olmadı” diyor. İstemekle olmaz, gereken çalışmayı da yapacaksın”, çünkü Allah Kur’an da buyuruyor ki;
“İnsanın kendi çalışmasından başkası kendine ait değildir ”Necm 53/39. Allah nasip eder deniyor. Allah nasip etmez, emreder. Ayetler şöyledir: “Allah gerekli desteği vermezse yapabileceğiniz bir şey yoktur”. İnsan 76/30. A. Bayındır
Allah ne zaman yazar? “De ki: “Allah’ın (onaylayıp) yazmadığı bir şey asla başımıza gelmez, o bizim mevlamızdır” Tevbe 9/51. Allah bunu ne zaman yazmış? Bize ne deniyor? “Ezelde yazmış” deniyor. Peki ezelde yazılmışsa Cenab’ı Allah Araf 7/156. ayette bize “Bu dünyada da ahirette de bize güzel şeyler yaz; biz sana yöneldik” şeklinde bir dua etmemizi emrediyor. Bizde o güzellikleri elde etmeye çalışıyoruz. Allah bunu ezelde yazmışsa bu duanın bir anlamı olur mu? Ayetin devamında da “Allah dedi ki “saptığına karar verdiğim kişiyi azabıma çarptırırım” yani bu benim azabımdır, bir kanun(ölçü) koymuşumdur, azabım o kanuna göre kişinin başına gelir deniyor. Yine ayetin devamında Allah “Rahmetim ise her şeyi kapsar. Onu, yanlışlardan sakınan ve zekât verenlere yazacağım. Ayetlerime inanıp güvenen şu kişilere de yazacağım” dedikten sonra rahmetini yazacağı kişileri Araf 7/157. ayette “Onlar, yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılı bulacakları ümmi nebi olan bu resule uyanlardır” şeklinde tarif etmektedir. Hani yazılar ezelde yazılmıştı! Sen önce kendini koruyacaksın, zekatını vereceksin, ümmi nebi olan bu resule uyacaksın, sonrada Allah onu yazacak. “Yeryüzünde veya kendinizde meydana gelen her şeyin, biz onu ayrı bir varlık olarak yaratmadan önce (Olayın gerçekleşmesinden önce) mutlaka yazılı bir kaydı tutulur” Hadid 57/22. Yani bir şeyin deftere yazılması ancak o şey hak edildiğinde ve Allah o işe ‘ol’ dediğinde oluyor, hak etmeden ve Allah o işe ‘ol’ demeden önce değil. O iş gerçekleşiyor, Allah’ın ol emri çıkıyor, bir deftere kaydediliyor ve sonra o iş oluyor. Emir çıkıp deftere kayıt yapılmadan bir şey gerçekleşemiyor”. A. Bayındır
“İnsanın ömrünü nasıl yaşayacağı önceden belirlenmiştir ve bu insanın “kaderidir” denmektedir. Bu anlamda kaderimiz önceden belirlendiyse ve biz hayatımızı kendi irademiz ile değil de o belirlenmiş hayatı yaşayacaksak, Allah bizi neden yarattı? Zaten belirlenmiş hayatı yaşayan kulları olarak melekleri var. İnsanın aklına şöyle bir düşünce gelebilir: “Ya Rabbi! Benim kaderimi yani hayatımı nasıl yaşayacağımı sen önceden yazmışsın. Ne yapacağımı biliyordun. Senin yazdığını yaptım diye şimdi de beni cezalandırıyorsun!” Ya da “Allah senaryoları yazmış, rolleri dağıtmış, bizde o rollere göre yaşıyoruz!” denebilir. Öyle bir şey yok. Kur’an da geçen “kader” “Ölçü” demektir ve bu kelime “İnsanın hayatını ezelde belirlendiği gibi yaşaması” değil “Allah her şeyi bir ölçüye göre yaratmaktadır” anlamına gelmektedir. İnsanlar yapacaklarını kendi iradeleri ile tercih ederler. Bu konuda Mekkeli müşriklerin söyledikleri “Allah isteseydi bizde, atalarımızda şirk koşmazdık” sözü, kendi yalanlarıdır. Allah kurallar koymuş, insana “Akıl, irade, fıtrat ve vicdan” diye 4 tane değer vermiş, sonra bu 4 değeri nasıl işleteceğine dair kitap göndermiş ve peygamberler görevlendirmiştir. Bu değerleri işletmek insan olmanın gereğidir. Kader vardır ve o kader Allah’ın kudretidir. Kader, alın yazısı falan değildir. Rabbimiz rolleri dağıtmış değil, kullarına sadece rolleri tanıtmıştır. Herkes rolünü kendisi tercih etmektedir. Tercihlerine göre yaptıklarından ahrette imtihan edilecek, cennete ya da cehenneme gidecektir”. M. Okuyan
————————————————————————————————————————-
Yeryüzünde tabii düzeni bozmaya ve nesli yok etmeye çalışanlar;
204. İnsanlardan öylesi vardır ki dünya hayatıyla ilgili sözleri seni hayran bırakır. Kalbinde olana da Allah’ı şahit tutar. Aslında o, en azılı düşmandır. 205. Yanından ayrılınca yeryüzündeki düzeni bozmaya, kaynakları ve nesli yok etmeye çalışır. Allah düzenin bozulmasını istemez. 206. Ona: “Allah’a karşı yanlış yapmaktan sakın!” denince de günahıyla üstünlük taslar. Onun hakkından cehennem gelir. Orası gerçekten ne kötü bir yerleşim yeridir! 207. İnsanlardan öylesi de var ki Allah’ın rızasını kazanmak için canını verir. Allah böyle kullarına karşı çok şefkatlidir.
Açıklama 1: Allah’ın rızasının kazanılması onun emir ve yasaklarının yerine getirilmesine bağlıdır. Onun emir ve yasaklarını da bize resuller iletir. Bu sebeple Allah’a itaat etmenin yolu resule itaatten geçer (4/80, 24/54). Nebi olan resullerin ulaşamadıkları yerlerde yahut vefatlarından sonra resulluk görevi, Allah’ın indirdiği kitabın tebliğ edilmesiyle yerine getirilir. Allah’a muhtaç olduğumuzun farkında olup O’ndan yardım istemeliyiz. Boş işlerden uzak durmalıyız, az konuşup çok çalışmalıyız. Unutmamalıyız; Allah’ın yardımı bizi rastgele bulmaz, bilinçli bir gayretin sonucu elde edilir. Allah yardımını, hoşnutluğunu gözeten ve kendisini memnun edecek işler yapmanın fırsatını kollayanlara verir.
İlgili ayetler: “Malını Allah’ın rızasını kazanmak için iyi bir iş daha yapmış olmanın verdiği zevk ile iyiliğe daha sıkı sarılarak sağlamlaşan kişiler olmaya çalışmak gerekir. Kişi bu durumu kendisine daimi bir eğitim haline getirmiştir” 2/265. “Kendini iyi koruyan ise oradan uzak tutulacaktır. O da malını (ihtiyacı olanlara) harcayıp kendini geliştiren kişidir. Onun kimseye minnet borcu olmaz. Aradığı tek şey, yüce Rabbinin rızasıdır. Hak ettiği ilgiyi, kesinlikle görecektir”. 92/17-20
————————————————————————————————————————
Her şeyinizle İslam’a girin!
208. Ey inanıp güvenenler! (Rabbinize karşı) tam bir teslimiyet içinde olun! Şeytanın izinden gitmeyin! Çünkü o, sizin için açık bir düşmandır. 209. Açık ayetler size geldikten sonra ayağınız kayarsa bilin ki Allah daima üstün olan ve bütün kararları doğru olandır. 210. Onlar (sözleriyle seni hayran bırakan fesatçılar), Allah’ın ve meleklerin bulut gölgeleri içinde gelmesi ve işlerinin bitirilmesi dışında bir şey mi bekliyorlar. Bütün işler Allah’a arz edilir.
———————————————————————————————————-
Allah, gerekeni yapanı doğru bir yola ulaştırır;
213. İnsanlar tek bir ümmet /toplumdu. Sonra Allah nebileri, müjde veren ve uyarılarda bulunan kişiler olarak görevlendirdi. İhtilafa düştükleri konularda insanlar arasında hükmetsin diye nebilere gerçekleri içeren kitap da indirdi. O gerçekler konusunda ihtilafa düşenler, sadece kendilerine kitap verilenler oldu. Bu da açık ayetler geldikten sonra birbirlerine üstünlük kurma gayretlerinden kaynaklandı. Sonra Allah, ihtilafa düştükleri gerçekler konusunda, inanıp güvenenleri, kendi onayıyla doğruya yöneltti. Allah, gereğini yapanı doğru yola yöneltir.
Açıklamalar 1: Ayete göre Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar tüm nebilere kitap verilmiştir.
Ey insanlar! Sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Birbirinizi tanıyasınız diye milletlere ve boylara ayırdık 49/13.
———————————————————————————————————————————–
Allah’ın yardımı ne zaman gelir;
214. Yoksa siz, öncekilerin başlarına gelenlerin bir benzeri sizin başınıza da gelmeden cennete gireceğinizi mi hesap ediyorsunuz? Onlar maddi sıkıntılara, bedensel sıkıntılara uğramış ve öylesine sarsılmışlardı ki Allah’ın onlara gönderdiği elçi ve beraberindeki müminler “Allah’ın yardımı ne zaman?” diyecek hale gelmişlerdi. Bilin ki Allah’ın yardımı yakındır.
Açıklama 2: Allah’ın yardımı ne zaman yetişir: Bittim diyene Allah yetişir, Allah bana yeter diyene Allah yeter. Allah bana yeter demediği müddetçe Allah ona yetmez. Çünkü Allah onu, kendisiyle baş başa bırakır.
Allah’ın yardımını ne zaman alır insan? “Peygamber bize örnek, O’na kim örnek? Peygamberlerin babası Hz. İbrahim. O, ateşe atılınca Cebrail gelir ve bir yardım isteğin var mı? diye sorar. Senden bir isteğim yok, benim vekilim Allah’tır, O, bana yeter, der. Cebrail “O zaman ondan iste” der. Onun benim halimi bilmesi, isteğim olarak bana yeter, der. “
Hz. Peygamberin “Allah’ım ben bittim” dediği an vardır. Hz. Nuh, “Ben bittim, Rabbim bana yetiş” diye dua eder. İnsan kendi kendine der ki “Derdinin değerini bil, keyfini çıkarmaya bak”. Dermansız hastalıklara düçar olan dostlarıma diyorum ki “Derdinin değerini bil, keyfini çıkar”. “Allah bana yeter” dersen keyfi çıkarırsın….acılı zamanlarında Hz. Eyub’u düşün. Bütün dostları onu terk etmişti. Böylesinin yalnızlığını ne paylaşır? “Allah bana yeter” sözü.
Meğer içindeki dolu olanı görmesi için etrafının boşalması lazım. İçindeki dostluğu fark etmesi için etrafındaki sahte dostların gitmesi lazım. Dilenemiyorsun, açım bile diyemiyorsun. Bu durumda olanı kim doyurur? “Allah bana yeter” sözü. Birden kapı açılır ve o kapıdan girince rızkın sadece boğazdan geçen olmadığını anlarsın ve “Meğer bu yoksulluk rızıkmış” dersin. “Meğer benim malımdan azaltmış Rabbim ama sabrıma ilave etmiş, meğer benim cüzdanımdan eksiltmiş ama vicdanımda çoğaltmış. Dövüneyim mi, sevineyim mi? Allah bana yeter. O ne güzel vekildir”. O artık yoksul değildir. Dünyası azalmış ama ahreti artmıştır; servetini bitirmiş ama imanını kazanmıştır. Malından olmuştur ama bilgelikle dolmuştur.
Hz. Peygamber Taife sığınıyor. Kölelere ve delilere taşlattırılıyor. Eli yüzü kan revan içinde bir bahçeye sığınıyor. Taif onu kabul etmiyor, Mekke’ye de dönemiyor. Yeryüzü ona dar geliyor. Ne yapacak? İşte Kulun gücünün bittiği nokta: “Allah’ım gücümün tükendiğini sana şikayet ediyorum. Eğer bana gazap etmedinse hiçbir şeye aldırmıyorum ya Rabbi!” O noktadan sonra her şey değişiyor. Neden bunu dedirtiyor, Rabbimiz? Kul olduğunu, Benimde Allah olduğumu anla diye. Rabbin sana kendisini tanıtıyor, neden sevinmiyorsun? Rabbin seninle sıcak bir diyaloğa giriyor, sevinilmez mi? ” M. İslamoğlu
*Ey inananlar! Siz Allah için yardım ederseniz o da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlam bastırır”. 47/7
—————————————————————————————————————————-
Hayır için harcama yapılacak kimseler;
215. Sana hayra neyi harcayacaklarını soruyorlar. De ki: “Hayır olarak ne harcarsanız; ana-baba, en yakınlar, yetimler, çaresizler ve yolcular için olsun.” Hayır olarak ne yaparsanız Allah onu bilir.
—————————————————————————————————————————–
Savaş, sizin için farz kılınmıştır;
216. Hoşunuza gitmediği halde savaş size farz kılındı. Hoşunuza gitmeyen bir şey sizin için iyi olabilir. Hoşunuza giden şey de sizin için kötü olabilir. Allah bilir, siz bilmezsiniz..
————————————————————————————————————————-
Haram aylarda savaş;
217. Sana haram aylarını, o aylarda savaş yapmayı soruyorlar. De ki: O aylarda savaş büyük günahtır. Ama (insanları) Allah’ın yolundan engellemek, Allah’ı ve Mescid-i Haram’ı görmezlikte direnmek ve halkını oradan (Mekke’den) çıkarmak Allah katında daha büyük günahtır. O fitne (savaş ateşi) adam öldürmekten beterdir. Güçleri yetse sizi dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşı sürdürürler. Sizden kim dininden döner ve kâfir olarak ölürse yaptıkları şeyler dünyada da ahirette de boşa gider. Onlar cehennem ahalisidir, orada ölümsüz olarak kalacaklardır.
Açıklama 1: Haram aylar, Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep aylarıdır (9/36).
———————————————————————————————————————————-
Allah’ın yardım edeceği kimseler;
218. İnanıp güvenen ve Allah yolunda hicret edip cihad edenlere /ellerinden geleni yapanlara gelince, işte onlar Allah’ın ikramını bekleyebilirler. Allah, çok bağışlayan ve ikramı bol olandır.
Açıklama 1: Hicret: Hicret, kişinin bir şeyden bedeniyle veya kalbiyle uzaklaşmasıdır. Bir Müslümanın, istenmediği bir yerden bedeniyle uzaklaşması; babası, annesi, eşi veya kendine yakın gördüğü kişiler kafirdir diye kalbiyle uzak kalması.
———————————————————————————————————————————–
İçki, uyuşturucu ve kumardaki zararlar:
219. Sana içki ve uyuşturucu çeşitleri1 ile kumar2 çeşitlerini soruyorlar. De ki: İkisinde de büyük günah3 ve insanlar için (bazı) yararlar vardır; ama ikisinin de günahı yararlarından büyüktür. Hayra neyi harcayacaklarını da soruyorlar. De ki: (ihtiyaçtan) Artan ve artma özelliği olanı! Allah ayetlerini size böyle açıklar ki düşünesiniz.
Açıklama 1: Nebimizden şöyle rivayet edilmiştir: “Sarhoşluk veren her şey hamrdır. Sarhoş eden her şey haramdır.” 2. Kaybedenin hesabı ödemesi şartıyla oynanan tüm oyunlar da meysir kapsamındadır ve bu tür oyunları oynamak haramdır. Günah’ anlamı verdiğimiz ism, kişiyi sevaptan yani iyiliklerden uzaklaştıran davranıştır. Allah, ‘ism’ olarak tanımladığı her davranışı, haram saymıştır. Bu sebeple içki, uyuşturucu ve kumar, büyük günahlardandır.
———————————————————————————————————————–
Yetimler
220. (Allah ayetlerini böyle açıklar ki) hem dünya hem ahiret hakkında (düşünesiniz). Sana yetimleri de soruyorlar. De ki: Onların durumunu iyileştirmek en iyisidir. Eğer onlarla bir arada (aile gibi) yaşarsanız bilin ki onlar (evladınız değil sadece) kardeşlerinizdir. Allah, (onların durumunu) bozanı, iyileştirenden ayırmasını bilir. Allah farklı bir tercihte bulunsaydı sizi kesinlikle sıkıntıya sokardı. Allah daima üstün olan ve bütün kararları doğru olandır.
Yetimler: Ayetlerde yetimlere iyi davranmak, onları gözetmek emredilmiş, bu emri yerine getiren kullar övülmüştür
—————————————————————————————————————–
Müşriklerle evlilik;
221. Mümin oluncaya kadar müşrik kadınlarla evlenmeyin. Müşrik bir kadını çok beğenmiş olsanız bile, mümin bir kadın köle ondan daha hayırlıdır. Mümin oluncaya kadar müşrik erkekleri (kızlarınızla) evlendirmeyin. Müşrik bir erkeği çok beğenmiş olsanız bile, mümin bir köle ondan daha hayırlıdır. Onlar sizi ateşe çağırırlar, Allah ise kendi izniyle Cennet’e ve (günahlarınızı) bağışlamaya çağırır. Allah ayetlerini insanlara açıklar ki bilgilerini kullansınlar. .
Açıklama 1: Din farkının evlenmeye etkisi yoktur. Ama ayetteki “daha iyi” ifadesi, tavsiye edilmediğini gösterir. Evlilikte hepsinin özeti olan bu ayete göre evlilikte ilk tercih edilecek kadınlar, namuslu mümin hür olanlar, ikinci tercih namuslu mümin esir kadınlar, son tercih de namuslu müşrik kadınlardır. Ayet din farkının evlenmeye engel olmadığını göstermektedir.
———————————————————————————————————————–
Kadınlarda adet ve lohusalık dönemleri;
222. Sana âdet ve lohusalık hallerini soruyorlar. De ki: “O haller bir sıkıntıdır, âdet ve lohusalık süresince karılarınızı rahat bırakın. (Kandan) arınıncaya kadar (cinsel ilişki için) onlara yaklaşmayın. İyice arındıklarında onlara Allah’ın emrettiği yerden yaklaşabilirsiniz. Allah tövbe edenleri /dönüş yapanları sever, iyice temizlenenleri de sever.” 223. Kadınlarınız sizin için bir ekim yeridir. Ekim yerinize istediğiniz şekilde yaklaşabilirsiniz, kendiniz için ön hazırlık yapın. Allah’a karşı yanlış yapmaktan sakının ve onun huzuruna varacağınızı bilin. Bunu inananlara müjdele.
Açıklama 1: Kadının ekim yeri olması: Ekim yeri, ürün alınan yeridir. Bunun için kadınlarla, döl yatağından olmak şartıyla hoşa giden şekilde ilişkiye girilebilir. “Artık onlarla birleşebilirsiniz. Allah’ın sizin için yazacağını (çocuk sahibi olmayı) isteyin.” (2/187) Bu ayetler inince adet ve lohusalık dönemleri için nebimiz şöyle demiştir: “Cinsel ilişki dışında her şeyi yapabilirsiniz.” Adet ve lohusalık, namaza ve oruca engel değildir. Çünkü yeme içme ve cinsel ilişki dışında orucu bozan bir şey yoktur (2/187). Adet bunlardan hiçbirine girmez. Kur’an’ın namazla ilgili emirlerinde de kadın erkek ayrımı yoktur.
Abdestin bozulması: Abdest, kişinin kendini rahat hissettiği bir yerde ön ve arka bölgeden çıkan; idrar, büyük abdest ve yellenme ile ve cünüplükle bozulur (5/6). Adet veya lohusalığın bunlarla da bir ilgisi yoktur.
————————————————————————————————————————
Yeminleriniz;
224. Yeminlerinizde Allah’ı, erdemli davranmanıza, yanlışlardan sakınmanıza ve insanların arasını düzeltmenize engel yapmayın. Allah daima dinleyen ve bilendir. 225. Allah, kasıtsız olarak ettiğiniz yeminlerden sizi sorumlu tutmaz; ama kalpten, kasıtlı olarak ettiğiniz yeminlerden sorumlu tutar. Allah çok bağışlayan ve pek yumuşak davranandır. 226. İlâ yapan /karılarından uzak durmaya karar veren kocaların, dört ay bekleme hakkı vardır. (Bu süre içinde eşlerine) dönerlerse Allah çok bağışlayan ve ikramı bol olandır. 227. Ama boşamaya karar vermişlerse (iddet süreci başlar) Allah daima dinleyen ve bilendir.
Açıklama 1: İla : Araplar, erkeğin eşinden cinsel ilişkiyi kestiğini bildiren herhangi bir sözü için “îlâ yaptı” der ve onu yemin sayarlar. Bir gün Nebimiz, “Mariye’yi kendime haram kıldım” deyince Allah bu sözü yemin saydı ve şu ayeti indirdi: “Allah’ın sana helal kıldığını niçin kendine haram kılıyorsun. Allah, (bu tür) yeminlerinizi bozmayı size farz kılmıştır” (66/1-2). Bunun üzerine Nebimiz, yeminini bozdu ve Mariye ile evliliğini, eskisi gibi sürdürdü. Buradaki yemin, Allah’ın nikah ile helal kıldığı eşiyle ilişkiyi haram kılma yeminidir. Bu maksatla yapılan tüm yeminler îlâ sayılır. Bu yüzden Zihar da bir tür îlâdır. Îlâ veya Zihar yapmış olan, yemin keffareti ödeyerek eşine dönmelidir. Ancak zihar yapan, eşini annesi gibi sayarak çirkin ve yalan bir söz söylemiş olduğu için daha ağır bir keffaret ödemek zorundadır (58/2-3). Bu ayete göre, ilâ veya zihar yaparak eşinden ayrı kalmaya karar veren kişi, ondan ancak dört ay ayrı kalabilir. Süre bitene kadar eşine dönmezse talak gerçekleşir ve kadın, iddet beklemeye başlar (2/228, 65/4).
———————————————————————————————————————–
Dul kadınların evlenmeleri;
232. Kadınlarınızı boşadığınızda bekleme sürelerinin sonuna varırlarsa koca adaylarıyla marufa uygun olarak anlaştıkları takdirde evlenmelerine engel olmayın! Bu, içinizden Allah’a ve ahiret gününe inananlara verilen öğüttür. Sizi daha geliştirecek ve daha da arındıracak olan budur. Bunları Allah bilir ama siz bilemezsiniz.
Açıklama 1: Boşama şartlarını değiştirmek Allah’ın sınırlarını aşmaktır. Yaklaşık 3 ay olan bu dönemde erkeğin iddeti saymak, cinsel ilişkiye girmemek, aynı evde durmak gibi bir çok sorumluluğu vardır. Belki de hayatında eşiyle hiç ilgilenmediği kadar bu süreçte ilgilenecektir. Bu da eşleri, birbiri ile daha iyi bir iletişim kurarak ilişkilerini yeniden gözden geçirmeye itecektir. Marufa yani kitap ve sünnete aykırı olmayan gelenek ve göreneklere göre anlaşan eşlere engel çıkarılmamalıdır. Kadınlar, kendi evlilikleri konusunda serbest karar verirler. Karar marufa uygunluk açısından denetlenir.
———————————————————————————————————————-
Çocukların emzirilmesi;
233. Anneler çocuklarını tam iki (kamerî) yıl emzirirler. Bu, emzirmeyi tamamlamak isteyen içindir. Annelerin yiyeceğini ve giyeceğini marufa uygun olarak karşılamak babaların görevidir. Kimseye gücünün üstünde yük yüklenmez. Çocuğu yüzünden ne anne zarara sokulur ne de baba. Mirasçının sorumluluğu da aynıdır. Anne ve baba, birbirlerine danışıp anlaşarak çocuğu sütten kesmek isterlerse ikisi için de günah olmaz. Çocuklarınıza sütanne tutmak isterseniz ücretini marufa uygun olarak ödedikten sonra bunun da size bir günahı olmaz. Allah’a karşı yanlış yapmaktan sakının. Bilin ki Allah, yaptığınız her şeyi daima görür.
Açıklama 1: Çocuğu emzirme, onu doğuran annenin görevidir. Anneler kameri ayla 24 ay çocuklarını emzirirler. Allah şöyle buyuruyor; “Biz insana, ana babasına iyi davranma görevi yükledik . Anası onu zahmetle taşımış ve zahmetle doğurmuştur. Onu (bir insan olarak) taşımasıyla sütten kesmesi otuz ay sürer. Güçlü ve kuvvetli hale gelir, kırk yaşına da erişirse der ki: “Ey yüce sahibim! Fırsat ver de; bana ve ana babama verdiğin nimetler için şükredeyim. Razı olacağın iyi işler yapayım. Soyumdan gelenleri de benim için iyi evlatlar eyle. Ben sana döndüm, sana teslim olanlardanım.”(46/15)
—————————————————————————————————–
Namazlara özen gösterin;
238. Namazlara ve en orta namaza özen gösterin ve Allah’a içten boyun eğerek dik durun. 239. Eğer korkarsanız (namazı) yürüyerek yahut binekte iken kılın. Güvene kavuşunca da bilmediğiniz şeyi /namazın nasıl kılınacağını size öğrettiği gibi Allah’ı zikredin /namazı kılın.
Açıklama 1: ”En orta namaz” akşam namazıdır. Bu ayet namazın beş vakit olmasını zorunlu kılar. Arapça da çoğul en az üçü gösterir. Ayette, orta değil en orta dendiğinden namaz sayısının en az 3 ya da 4 değil 5 olması gerekir. Bu durumda “en orta namaz” akşam namazı olabilir. Gün; gündüz ve geceden oluşur. Her iki tarafta da 2 vakit namaz olur. Gün, güneşin doğmasıyla başladığından günün ilk namazı öğlen namazı olur. Öncesinde öğle ve ikindi, sonrasında da yatsı ve sabah namazı vardır. Ayrıca, Akşam namazı üç rekât kılınan tek namazdır. Üçün ortası olduğu halde diğer namazların ortası yoktur. A. Bayındır
——————————————————————————————————————-
Allah yolunda savaşın;
244. Siz Allah yolunda savaşın. Bilin ki Allah, daima dinleyen ve bilendir. 245. Kim Allah’a güzel bir ödünç verirse Allah da ona kat kat fazlasını verir. Allah daraltır da genişletir de. (Sonunda) onun huzuruna çıkarılacaksınız.
Açıklama 1: Faizsiz borç verme işlemi, Allah rızası için faizden vazgeçmektir. Allah bunun karşılığı kat kat verir.
————————————————————————————————————————
İsrailoğulları:
246. Musa’dan sonra, İsrailoğullarının önde gelenlerini gözünde canlandırmaz mısın? Bir gün nebilerine: “Bize bir kral görevlendir de Allah yolunda savaşalım!” demişlerdi. O da: “Ya savaş emredilir de savaşmazsanız?” dedi. Onlar: “Hem yurtlarımızdan hem çocuklarımızdan ayrı düşürülmüşken ne diye Allah yolunda savaşmayalım!” dediler. Ne zaman ki savaş onlara farz kılındı, pek azı dışında hepsi vazgeçti. Allah o zalimleri iyi bilir. 247. Nebileri onlara “Allah, size kral olarak Tâlût’u görevlendirdi” dedi. Onlar da: “O bize nasıl kral olabilir! Krallık ondan çok bizim hakkımızdır. Ona fazla bir mal verilmiş de değil!” dediler. Nebileri ise şöyle dedi: “Onu başınıza Allah seçti. Ona, bilgi ve vücut bakımından üstünlük de verdi. Allah yetkiyi, tercih ettiğine verir. Allah, imkânları geniş olan ve daima bilendir.”
249. Tâlût askerleriyle birlikte ayrılınca dedi ki: “Allah sizi bir ırmakla yıpratıcı bir imtihandan geçirecektir. Kim o ırmaktan içerse benden değildir, kim de yiyeceğine bile katmazsa bendendir; ama eliyle bir avuç alan alabilir.” Sonra pek azı dışında hepsi ondan içtiler. O ve onunla beraber iman edenler ırmağı geçtiklerinde şöyle dediler: “Bugün Câlût’a ve askerlerine karşı koymaya gücümüz yok.” Allah’la yüzleşeceklerini düşünenler ise şöyle dediler: “Nice küçük birlikler, Allah’ın izniyle, büyük birliklere üstün gelmiştir. Allah sabredenlerle /duruşunu bozmayanlarla beraberdir.” 250. Câlût ve ordusunun karşısına çıktıklarında şöyle dua ettiler: “Rabbimiz! Sabrımızı /direnme gücümüzü artırdıkça artır! Ayaklarımızı sabit kıl! Kâfirler toplumuna karşı bize yardım et!” 251. Sonra Allah’ın izniyle onları yenilgiye uğrattılar. Davut, Câlût’u öldürdü. Allah ona krallık ve hikmet verdi, gerekli gördüğü her şeyi öğretti. Allah insanların bir kısmıyla diğerlerini engellemezse kesinlikle yeryüzünde düzen bozulur. Fakat Allah, bütün varlıklara karşı lütufkardır. 252. Bunlar Allah’ın ayetleridir. Bunları sana tüm gerçekleri içerecek şekilde sıralıyoruz. Sen kesinlikle onun elçilerindensin.
—————————————————————– ———————— ——————–
Peygamberler arasında üstünlük;
253. İşte elçilerimiz! Onlardan kimini kimine üstün kıldık1. Allah kimiyle konuştu, kimini birkaç basamak yükseltti. Meryem’in oğlu İsa’ya da açık belgeler verdik ve onu Kutsal Ruh ile destekledik. Allah, tercihi (insanlara bırakmayıp) kendi yapsaydı sonrakiler o açık belgeler geldikten sonra birbirleriyle savaşamazlardı. Ama ihtilafa düştüler; kimi inanıp güvendi, kimi de kâfir oldu. Evet, tercihi Allah yapsaydı birbirleriyle savaşamazlardı ama Allah dilediğini yapar.
Açıklama 1: 1. Allah, nebilerinden kimini kimine üstün kılmış (17/55) ama müminlere, bir ayrım yapmadan, bütün nebilere inanma görevi yüklemiştir. 2. Burada Allah’ın iradesi ile meşieti arasındaki fark gösterilmiştir. Allah’ın iradesi, bir şeyin olmasını istemesi, meşieti ise iradesinin arkasından “ol” emrini vererek o şeyi oluşturmasıdır (36/82). “Ol” emrini vermemişse iradesi gerçekleşmeyebilir (4/26-27). Allah insanları imtihan için yarattığından Allah’ın imtihanla ilgili konulardaki iradesi, kulun da o şeyi irade edip yapması ile meşiete dönüşür ve oluşum gerçekleşir(81/26-29). A. Bayındır.
Allah katında en değerli olanınız, Allah’tan en çok çekinenizdir 49/13. Allah’ın resulleri arasında fark gözetmeyiz. 2/285.
Hadis: “Diğer peygamberlerden üstün olduğumu söylemeyiniz, peygamberlerden bir kısmını diğerinden üstün tutmayın…”
———————————————————————————————————————-
Müminlerin nitelikleri;
254. Ey inanıp güvenenler! Alışverişin, dostluğun ve şefaatin1 olmayacağı gün gelmeden önce size rızık olarak verdiğimiz şeylerden infak edin /hayra harcayın. Kafirler, zalimlerin /yanlışlar içinde olanların ta kendileridir.
Açıklama 1: 1. Şefaat, birine yardımcı olmaktır. Daha çok saygın ve üst derecede olan birinin, alt derecede olan birini yanına alması anlamında kullanılır. İyi veya kötü bir işte bir başkasıyla yardımlaşmak da şefaat sayılır. Dünyada insanlar birbirlerine şefaat edebilir yani yardım edip destek olabilirler (4/85). Ama mahşer günü, nebiler dahil kimse kimseye şefaat edemez (2/48,123 ,6/51,32/4,82/17-19).
Açıklama 2: Allah, bütün şefaatin kendisinin olduğunu ve ondan başka şefaatçinin bulunmadığını, değişik kişilerden umulan şefaat beklentilerinin boşuna olduğunu söyler. Şefaat, Kur’an’ın olacağını belirttiği bir kavram değil, indiği zaman Allah’a ortaklar koşan Arap toplumunda mevcut olan bir inançtı. Allah, şefaatin, yani mülkü üzerinde tasarruf yetkisinin sadece kendisinin olduğunu, bunun dışında hiçbir şefaatin olamayacağını belirterek şefaat beklentilerinin boşuna olduğunu söyler.
İslam’ın öğrettiği şekilde inanan ve yaşayan müminlerin bütün insanların toplandığı mahşer gününde, korkması ve üzülmesi ve şefaat derdine düşmeleri söz konusu değildir. Allah, cehaletle günah işleyip ardından tevbe edenlerin tevbelerini kabul edeceğini, inancında samimi ve dininde ciddi olan kişilerin cehaletle işlediği günahlar ne kadar olursa olsun tevbe ederlerse hepsini bağışlayacağını söyler. Mümin insan Allah’ın rahmetinden ümit kesmez. Günahları ne türden ve ne kadar çok olursa olsun, müşrik olarak ölenler dışında, Allah, dilediği (dileyen) kişilerin günahlarını bağışlayacağını söyler, (3/135):
İlgili ayetler: “Allah kötülüğü bilmeyerek yapıp da hemen tevbe edenlerin tevbesini kabul etmeyi üzerine almıştır….” (4/17)
“Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz, bunun dışında dileyen kişinin/dilediğinin günahlarını bağışlar.” (4/48)
“Ey kendilerinin aleyhine çok çok kötülük işlemiş olan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları bağışlar.” (39/53). İ. Sarmış
Hadis: “En yakın çevreni uyar”26/214. ayeti inince Allah’ın elçisi de yakınlarını toplayarak onlara karşı şöyle bir konuşma yapıyor: “Ey Kureyş topluluğu! Kendinizi kurtarmaya bakın; Allah’ın yanında size bir faydam olmaz. Ey Abdumenaf oğulları! Allah’ın yanında size faydam olmaz. Abdulmuttalib oğlu Abbâs! Allah’ın yanında sana faydam olmaz. (Halam) Safiyye! Allah’ın yanında sana faydam olmaz. Ey kızım Fatma! Benim malımdan dilediğini iste. Ama Allah’ın yanında sana faydam olmaz.”
———————————————————————————————————————-
“Ayetel Kürsü”: Allah’ın nitelikleri;
255. Allah, kendisinden başka ilah olmayandır. Daima diridir, her şey gözetimi altındadır. Onu ne uyuklama ne de uyku tutar. Göklerde ve yerde olan her şey onundur. Ondan izinsiz, onun katında kim birine şefaat1 edebilir! O, onların önlerinde olanı da arkalarında kalanı da bilir. Ama onlardan hiçbiri, onun bilgisinden onun gerekli gördüğü kadarı dışında bir şey kavrayamaz. Hâkimiyeti, gökleri de kapsar yeri de. Bu ikisini korumak ona zor gelmez. O yücedir, büyüktür.
Açıklama 1: Allah; ondan başka İlah yoktur, hayy/diridir, kayyum/varlığı hiçbir şeye bağlı değildir-tamamen kendindendir, Samaed/ hiç bir şeye muhtaç değildir, her şey Allah’a muhtaçtır, tüm varlıkların varlığı O’na bağlıdır. Zerre kadar bir varlıktan bir an bile habersiz değildir. O her an görevinin başındadır, kullarını bir an bile başıboş bırakmaz.
“Allah’ı tanımak: Allah’ı Kur’an’dan tanımalıyız. 255. ayet, Allah’ın kudretini, erişilmez gücünün başka varlıklarla asla mukayese edilmemesi gerektiğini, mutlak hükümran olduğunu ortaya koymaktadır. 3/26-27. Ayetlerde de Allah’ın kudretini ve mutlak hükümranlığını ortaya koyan ifadeler vardır. Kişinin “o ne diyorsa onu yaparım” dediği zat artık kendisinin ilahı olur. Kainatta Allah’a baş kaldırabilecek durumda olan iki varlık insanlar ve cinlerdir. İnsanı hayvanlardan ayıran temel özellik akıl değil, ona, hayvansal yapıda iken dinleyen, gören ve karar veren bir yapıya sahip olması için üflenen ruhtur.” A. Bayındır
“Allah’ı tanımak istiyorsak Kur’an okumak zorundayız. Allah Kur’an da kendini nasıl tanıtmışsa biz de onu öyle tanımak durumundayız. Denir ki “Allah ile ilgili aklına ne geliyorsa bil ki Allah o değildir”. “ Şura 11.ayette de Allah hakkında “O’na herhangi bir açıdan benzeyen bir şey yoktur” denilmektedir. Biz Allah’ı zatıyla ilgili sıfatlarıyla alakalı olarak, Allah Kur’an da neler söylediyse biz Rabbimizi o kadar tanıyabiliriz.” M. Okuyan
“Şefaat, birine eşlik etmek veya arka çıkmaktır. Dünyada insanlar birbirlerine şefaat edebilir, arka çıkıp destek olabilirler ama mahşer günü kimse kimseye şefaat edemez. Cennete gitmiş biri, şirk harici günahlarından dolayı cehenneme girip cezasını çekmiş olan bir yakınına, Allah’ın onayıyla şefaat edebilir yani onu yanına alabilir. Allah’ın onayı olmadan şefaat olmaz. Şefaat etmek Allah’a mahsustur. Her kul şefaate muhtaçtır ve şefaat edecek olan da Allah’tır. Peygamberlerin hesaba çekileceğini söyleyen Kur’an bir tarafta, Allah’tan daha merhametli peygamber imajı yaratılmaya çalışılması diğer tarafta. Bu ayette “Şefaatin tamamı Allah’a mahsustur” denmektedir. Şefaat edecek olanda Allah’tır. Kur’an da 7/6. ayette “Elçileri de mutlaka sorguya çekeceğiz” denmektedir. Şefaat, müşriklerin inancı idi. Şefaat ile ilgili 25 ayetin 22 si şefaati olumsuzlar. Biri nötr, biride “Şefaat allah’a mahsustur” der. Şefaatin bir başka anlamı adam kayırmadır. Allah adam kayırmaya izin vermez. Aksi halde “Zerre miktarı iyilik ya da kötülük yapan karşılığını görecektir” ilahi adaletine iman edenler neye iman etmiş oluyorlar”. M. İslamoğlu
Sonuç olarak şefaat; Cennete gitmiş birinin, şirk dışındaki günahlarından dolayı cehenneme girmiş ve cezasını çekmiş bir yakınını Allah’ın izni ile yanına alabilmesidir. Allah’tan başkasından şefaat istenir mi?
“De ki:“Şefaat tümüyle Allah’a aittir. Göklerde ve yerde tüm yetkiler onundur. Sonunda onun huzuruna çıkarılacaksınız” 39/44. “Öyle bir gün konusunda yanlış yapmaktan sakının ki o gün kimse kimsenin başına gelen bir şeyi savamayacak, kimsenin şefaati kabul edilmeyecek, kimseden bir fidye alınmayacak ve hiç kimseye yardım edilmeyecektir” 2/48.
“Müminler! Size rızık olarak verdiğimiz şeylerden hayra harcayın. Bunu; alışverişin, dostluğun ve şefaatin olmayacağı gün gelmeden yapın. Bunları görmemekte direnenler zalimler /yanlışlar içinde olanlardır” 2/254.
“O gün, kimsenin kimse için bir şey yapamayacağı gündür. O gün bütün yetki Allah’ındır”82/19.
“Kendilerine elçi gönderilenleri mutlaka sorguya çekeceğiz. Elçileri de mutlaka sorguya çekeceğiz” 7/6.
———————————————————————————————————————————————–
Dinde hiçbir zorlama olmaz;
256. Bu dinde hiçbir zorlama olamaz; doğrular, yanlış kurgulardan kesin olarak ayrılıp ortaya çıkmıştır. Artık kim tağutları /haddini aşanları tanımaz da Allah’a inanıp güvenirse en sağlam kulpa yapışmış olur. Allah daima dinleyen ve bilendir.
Açıklama 1: İmanın temeli kalp ile tasdiktir. Orası insanın en hür olduğu yerdir. Bu sebeple hiç kimse bir inancı kabule zorlanamaz ( 6/35, 10/99, 50/45, 88/21-26). Kalpten yapılmayan niyet geçersiz olduğundan, zorla ibadet de olmaz (16/106).
Açıklama 2: “İbadet ve imanda zorlama olmaz. Bu dinin bir emridir. Biz mesajı en iyi şekilde iletmekle yükümlüyüz. İnsanların İslam’ı kabul edip etmeyeceği bizim kontrolümüzde değildir. İbadet niyeti gerektirir ve niyet kalp ile yapılır. Ağızdan niyet ettirebilirsin ama kalpten niyet yaptıramazsın. İnsan bir şeyi Allah için yapmıyorsa yaptığının bir değeri yoktur. Seviyorsa kabul eder, sevmiyorsa problem yok. Allah İblis’e secde et dedi ama zorlamadı. İsteseydi zorla secde ettirirdi”. A. Bayındır
“Zorlamanın hiçbir türü dinde yoktur. İbadet gönüllülük esasına dayanır, gönül seferberliğidir. İnsanı zorla dine sokamazsınız. İnsanları korkutarak ancak aç bırakırsınız ama oruç tutturamazsınız”. M. İslamoğlu
“İnsanlar Allah emrediyor diye namaz kılarlar, oruç tutarlar. Bir davranışın, bir eylemin ibadet olabilmesi için onu Allah emrediyor düşüncesiyle yapmasına bağlıdır. Zekat, vermeyenden zorla alınır. Çünkü zekat bir tarafıyla Allah’a, bir tarafıyla da kullara kaşı b ir yükümlülüğü içeren bir ibadettir”. M. Okuyan
İbadetler içten yapılan niyetlere göre değer kazanır. Namaz kılmayana bir dünya cezası belirlenmemiştir. Namaz kılmayana ceza verilse 2/256. ayete aykırı düşer:İslam tarihinde sırf namaz kılmıyor diye idam edilen birini bilmiyorum. Ancak toplum düzeninin sağlanması cezayı gerektirir. Vergisini vermeyene ceza vardır. Ancak Allah ile kul arasındaki hususlarda üstüne düşeni yapmayanı Allah ahrette cezalandırır. Ahrette cezaya çarptırılanlara bunun sebebi sorulmuş:
‘Biz namaz kılanlardan olmadık, yoksula da yedirmezdik. Boş şeylere dalanlarla birlikte dalardık. Ceza gününü de yalanlardık. Böyle bir durumda iken ölüm bize gelip çattı.’ 74/42-47, De ki: “Kesin delil Allah’ın delilidir. Tercihi (size bırakmayıp) Allah yapsaydı elbette hepinizi yola getirirdi.” 6/149., ”Eğer Rabbin zorlayıcı kanun koysaydı yeryüzünde kim varsa hepsi birden inanıp güvenirdi. Böyleyken inanıp güvenenlerden olsunlar diye onlara baskı mı uygulayacaksın? Allah’ın onayı olmadan kimse inanıp güvenmiş (mümin) sayılmaz”. 10/99-100 . S. Ateş
2. Tağut, haddini aşmakta ileri giden insan ve cin şeytanlarıdır. Bunlar, yoldan çıkmakla kalmaz ayetleri ya yok sayarak ya da anlamlarını bozarak başkalarının da haddini aşmasına ve yoldan çıkmasına sebep olurlar.
——————————————————————————————————————–
İnanıp güvenenlerin en yakını /velisi Allah’tır;
257. Allah, inanıp güvenenlerin velisi1 /en yakınıdır. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Kâfirlik edenlerin velileri /en yakınları ise tağutlardır; onlar da aydınlıktan karanlıklara çıkarırlar. Onlar o ateşin ahalisidir, orada ölümsüz olarak kalacaklardır.
Açıklama 1: 1. Evliya, veli kelimesinin çoğuludur. Aralarına başka bir şey girmeyecek şekilde birbirine yakın olan iki kişi veya şeyden her birine veli denir. İnsana sinir uçlarından daha yakın olan Allah, onun velisi ve en yakınıdır (Kaf 50/16). Allah, her müminin velisidir (2/257, 3/68). Allah ile araya konan velilere uymama emri, bilgisi ve konumu ne olursa olsun, hiç kimsenin sözünün Allah’ın kitabının önüne geçirilmemesi gerektiğini gösterir. Ayetler gayet açık olduğu halde tasavvufta bir velayet makamı oluşturulur, o makama veli veya evliya diye nitelenen kişiler yerleştirilerek onlar birer vesile /aracı konumuna getirilir. Böylece onlar, Allah’ın seviyesine çıkarılmış ve tevbe edilmediği takdirde asla affedilmeyecek şirk günahına girilmiş olur. Allah, insana sinir uçlarından daha yakındır (Kaf 50/16) ama kafirler tağutları kendilerine daha yakın görürler. Bunu bir mümin yapsa münafık gibi olur (4/138-139, 144).
Ey göklerin ve yerin yaratıcısı! Dünyada da ahirette de sensin benim velim / en yakınım. Canımı, sana tam teslim olmuş (Müslüman) biri olarak al ve beni iyi kimselerin arasına kat!”12/101, “Allah, bütün müminlerin velisidir” 3/68
———————————————————————————————————————
Mallarını Allah yolunda harcayan ve yaptığı iyiliği başa kakmayan;
261. Mallarını Allah yolunda infak edenlerin /harcayanların durumu, yedi başak bitiren bir tohumun durumu gibidir. Her başağında yüz tohum oluşur. Gereğini yapana Allah, bunun kat kat fazlasını verir. Allah, imkânları geniş olan ve daima bilendir. 262. Mallarını Allah yolunda harcayan, sonra da yaptıkları iyiliği başa kakmayan ve incitmeyenler var ya onlara Rableri katında ödül vardır. Onların üzerinde ne bir korku olur ne de üzülürler. 263. Güzel bir söz ve bir hata örtme, arkasından incitme gelen bir yardımdan daha iyidir. Allah hiçbir şeye ihtiyacı olmayan ve pek yumuşak davranandır.
264. Ey inanıp güvenenler! Başa kakarak ve inciterek sadakalarınızı geçersiz kılmayın! Malını, insanlara gösteriş olsun diye harcayan, Allah’a da ahiret gününe de inanıp güvenmeyen kişi gibi davranmayın! Onun durumu, üzerinde toprak olan kayaya benzer. Bol yağmur yağar ve orayı çıplak bırakır. Böyleleri çalışmalarından hiçbir şey elde edemezler. Allah, kâfirler toplumunu yola getirmez. 265. Allah’ın rızasını kazanmak ve kendi duruşlarını sağlamlaştırmak için mallarını harcayanların durumu, yüksek yere kurulu bir bahçenin durumu gibidir. Oraya bol yağmur yağarsa iki kat ürün verir. Yağmur yağmasa bile (ürün vermeye yetecek kadar) çiğ düşer. Allah yaptığınız her şeyi daima görür.
267. Ey inanıp güvenenler! Başa kakarak ve inciterek sadakalarınızı geçersiz kılmayın! Malını, insanlara gösteriş olsun diye harcayan, Allah’a da ahiret gününe de inanıp güvenmeyen kişi gibi davranmayın! Onun durumu, üzerinde toprak olan kayaya benzer. Bol yağmur yağar ve orayı çıplak bırakır. Böyleleri çalışmalarından hiçbir şey elde edemezler. Allah, kâfirler toplumunu yola getirmez.
Açıklamalar 2: Allah yolunda harcama yapmak (İnfak): İnfak, mal ve paranın ihtiyaçlılara ulaşmasını sağlar. Bu yüzden Kur’an daima infakı emreder. Allah rızası için infak, doğrudan ihtiyaçlıya ulaştığı için derhal tüketilir ve yeni üretime yol açar. Allah, altın ve gümüşü yani parayı kasalara koyup dolaşımına engel olanları ağır bir şekilde tehdit etmiştir.
Hayrın ve iyiliğin kemal noktası; Allah’ın rahmeti, rızası ve cennetidir. Bunun için; imanda, ibadette ve ahlâkta en doğru ve en güzel bir hayatı yaşamak gereklidir. Böyle bir hayatı yaşayıp Allah’ın lütuf ve inayetine ulaşmanın şartlarından biri, kişinin sahip olduğu ve sevip bağlandığı imkanları (servet, mevki, ilim, beden kuvveti..) Allah yolunda kullanmasıdır. Harcama ekonominin motorudur, piyasayı canlandırır. Allah biriktirmeyi değil, harcamayı emretmiştir. Allah vereceğini hemen vermez, önce imtihan eder.
İlgili ayetler: Altını ve gümüşü kasalarda saklayıp da Allah yolunda harcamayanları acıklı bir azap ile müjdele. … ( 9/34-35). Onlar Allah’a içten inanır, namazı tam kılar ve verdiğimiz rızıkları yerli yerince harcarlar (2/3).
Hayra yapacağınız her harcama kendiniz içindir. Harcamayı, sırf Allah yüzünüze baksın diye yapmalısınız. Harcadığınız her malın karşılığı size tam olarak verilir ve haksızlık görmezsiniz. 2/272. Hadis: “Veren el alan elden daha hayırlıdır”.
———————————————————————————————————————–
Allah hikmeti, gerekeni yapana verir;
269. Allah, hikmeti gereğini yapana verir. Kime hikmet verilirse ona çok hayırlı bir şey verilmiş olur. Bu bilgiye (hikmete) aklıselim sahibi olanlardan başkası ulaşamaz. 2. BAKARA
Açıklama 1: Hikmet, doğru hükümdür. Allah’ın indirdiği ve yarattığı ayetlerden hareketle doğru hükme ulaşma metoduna da hikmet denir. Allah bu metodu, indirdiği bütün kitaplarında anlatmış, Hz. Muhammed de Kur’an’daki hikmeti ümmetine uygulamalı olarak öğretmiştir. İlgili ayetler;
“Biz, size aranızdan ayetlerimizi okuyacak, sizi arındıracak, size kitabı ve hikmeti öğretecek…bir elçi gönderdik”. 2/151
Hadis: “Ancak iki kimseye gıpta edilir: Biri Allah’ın servet verdiği ve servetini hak yolda harcayabilme imkanı lütfettiği kimse, diğeri ise Allah’ın hikmet verdiği ve bu hikmetle hüküm veren ve onu başkalarına öğreten kimse.”
——————————————————————————————————————-
Sadakaları açıkça verin;
270. Ne tür bir harcama yaparsanız veya nasıl bir adak adarsanız Allah onu muhakkak bilir. Yanlış yapanların yardımcıları olmaz. 271. O sadakaları /zekatı açıktan verirseniz ne güzel olur! Ama fakirlere verirken gizlerseniz sizin için daha iyi olur. O, bir kısım kötülüklerinizi örter. Allah, yaptığınız her şeyin iç yüzünden haberdardır. 272. Onları doğru yola getirmek senin görevin değildir ama Allah, gereğini yapanı doğru yola getirir. Hayra yapacağınız her harcama kendi lehinizedir. Harcamayı, sırf Allah’ın beğenisini kazanmak amacıyla yapmalısınız. Hayra yapacağınız her harcamanın karşılığı size tam olarak verilir ve haksızlık görmezsiniz. 273. Harcamayı özellikle, Allah yoluna adanan fakirler için yapın. Onlar (para kazanmak için) yeryüzünde gezip dolaşamazlar. Onurlu oldukları için de durumlarını bilmeyen onları zengin sanır. Sen onları yüzlerinden tanırsın. İnsanlardan ısrarla bir şey istemezler. Hayır olarak ne harcarsanız Allah onu bilir. 274. Mallarını gece gündüz, gizli ve açık infak eden /hayra harcayanların ödülü, Rableri katındadır. Onların üzerinde ne bir korku olur ne de üzülürler.
Açıklama 1: Fakir: “Geliri açlık sınırının üstünde, temel ihtiyaçlarını karşılayabilen ancak fazla malı olmadığı için zengin sayılmayan kişidir. Bir kimsenin temel ihtiyaçlardan olan evi, eşyası ve borcuna denk parası bulunsa da fakir sayılır. Allah Teala zekatın harcama kalemlerinde sayıca çok olan fakirlere öncelik vererek, onlara verdiği öneme dikkat çekmektedir. Fakirler, zekât verilecek sekiz sınıftan (9/60) biridir. Demek ki diğerlerine verirken gizlemenin bir fazileti yoktur .
“Zekatlar (Sadakalar) sadece fakirler, çaresizler, bu işte çalışanlar ve kalpleri ısındırılanlar içindir. Bir de esirler, borçlular, Allah yolunda çalışanlar ve yolda kalanlar uğrunda harcanır. Bunlar Allah tarafından farz kılınmıştır”. 9/60
(2).Yardım ettiğimiz kişinin dini kimliği önemli değildir. Muhtaç olan herkese yardım etmek gerekir.
————————————————————————————————————————–
Faiz yiyenler;
275. Faiz yiyenlerin duruşu, şeytanın kandırıp aklını çeldiği kimselerin duruşundan farklı değildir. Bu onların: “Alım-satım, tıpkı faizli işlem gibidir” demeleri sebebiyledir. Halbuki Allah, alım-satımı helâl, faizli işlemi haram kılmıştır. Kime Rabbinden (Sahibinden) bir öğüt ulaşır da faizi bırakırsa, önceden aldıkları kendine kalır. Onun işi Allah’a aittir. Kim de devam ederse, onlar o ateşin ahalisidir,… .
281. Öyle bir günden çekinin ki o gün Allah’ın huzuruna çıkarılacaksınız. Sonra herkese kazandığı tam olarak verilecek, kimseye haksızlık yapılmayacaktır
Açıklama: 2: “Enflasyon miktarınca alınan fark faiz değildir”. Ekonomistleri ve ilahiyatçıları bir araya gelerek faiz konusunda tartışmaya çağıran Bayraktar Bayraklı şunları kaydetti: O dönemde banka yoktu. Tefeci vardı. Bakara Suresi’nde bahsedilen o dönemdeki tefeci faizidir. İktisatçılarla bir araya geleceğiz konuyu tartışacağız”. B. Bayraklı
“ Milyonlarca insan bu sistemin içinde yaşıyor. Memurlar maaşlarını nasıl alıyor? Emekli sandığı emeklilere ödediği maaşları nereden temin ediyor? Sistem hep faizle çalışmıyor mu? İslâm âlimleri toplansın da oybirliğiyle açıklama yaparak bizi rahata kavuştursun diyorsunuz. Güzel ama İslâm alimleri dediğiniz kişiler, hangi noktada oybirliği sağladılar ki bu noktada sağlasınlar?
Bir ihtiyacını gidermek için ödünç alan yoksuldan paranın değerinden fazlasını almak; işte Kur’ân’ın yasakladığı budur. Vatandaş zorunlu olarak parasını bankada saklar. Yastığın altında saklasa para erir. Bankanın verdiği yasal faizin, dar gelirliye haram olduğu kanısında değilim. Banka, sizin paranızdan para kazanır. Yalnız yoksul olan kişiye verilen ödünç paradan alınan, enflasyon üzerindeki fazlalık, yani reel faiz haramdır. Banka yoksul mu ki sizin paranızdan para kazanırken siz onun kazancından bir miktar almakla haram işlemiş olasınız?” S. Ateş
“Kur’an’ı Kerim ‘in yasakladığı faiz değil, Kur’an da ‘kat kat ribayı yeme’ şeklinde geçen ribadır. Kur’an da faiz kelimesi Mü’minun 23/111, Nur 24/52, Tevbe 9/20 ve Haşr 59/20.ayetlerde olumlu şekillerde geçer. Bankacılık sisteminde uygulanan faiz; faiz yüzdesi ve miktarının ne kadar olması gerektiği devlet tarafından belirlenen, resmi kaydı olan ve vergisi alınan bir kazanç türüdür, O halde bankacılıkta kullanılan faiz riba türü bir faiz olmayıp meşru bir kazanç türüdür. Hak gaspı olmadan gerçekleşmiş olan faiz kazancı meşrudur”. G. Özdemir
İlgili ayetler; “Ülkede düzen sağlandıktan sonra kurulu düzeni bozmayın. İnanıp güvenen kimseler iseniz sizin için hayırlı olan budur”7/85. “Müminler! Kat kat katlanıp artan faizi yemeyin. Allah’tan çekinin ki umduğunuza kavuşasınız” (3/130),
Allah Resulü Veda Hutbesinde şöyle demiştir: “Cahiliye faizi kaldırılmıştır. Kaldırdığım İlk faiz, bizim faizimiz, Abbas b. Abdulmuttalib’in faizidir. Onun tamamı kaldırılmıştır”. “Fâizde alan da veren de eşittir (Günaha ortaktırlar)”.
———————————————————————————————————
283. Ey inanıp güvenenler! Birbirinize belli bir vadeye kadar borçlandığınızda borcu yazın. Bir yazıcı onu, aranızda adaletle yazsın.
————————————————————————————————————————
Allah’ın nitelikleri;
284. Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. İçinizde olanı açığa vursanız da gizleseniz de Allah sizi ondan hesaba çeker. Bağışlanmayı hak edeni bağışlar, azabı hak edene azap eder. …
.İnsanlar, içlerinden geçen vesvese veya anlık duygulardan değil, içlerindeki iman, küfür gibi şeylerden sorumludur.
——————————————————————————————————————
İman esasları ve dua;
285. Bu elçi, Rabbinden kendisine indirilen her şeye inanıp güvenir, müminler de öyle! Her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve elçilerine inanıp güvenir. “O’nun elçileri arasında ayırım yapmayız” derler. Şunu da derler: “Dinledik ve gönülden boyun eğdik! Bağışla bizi ey Rabbimiz! Dönüp varılacak yer, senin huzurundur.”
Açıklama 1: Vahye inanma görevi önce Allah’ın Resulünündür. Elçinin ayetlere inanması, anlayıp kavrayarak Kur’an-ı Kerim’in Allah’tan geldiğine kesin kanaate varmasıdır. Allah buyuruyor ki: “O peygamber bilsin ki bu gelen sözler Allah’ın sözüdür. Onu iyice kavrasın ve her şeyi zihnine iyice yerleştirsin.”(72/28) Allah Resulü, ayetlerin Allah’tan geldiğine kesin inandıktan sonra tebliğ ettiği insanların inanma görevi başlar. Kuran-ı Kerim evrensel nitelikli doğru bilgidir ve doğru anlamını okuyan herkes anlar. Sonra mümin olmak ya da olmamak vardır.
————————————————————————————————————————
“Rabbimiz! En yakınımız sensin. Kâfirlere karşı bize yardım et!”
286. Allah hiç kimseye gücünün üstünde bir sorumluluk yüklemez1(6/152). Kişinin kimi kazancı lehine, kimi kazancı da aleyhinedir2 (41/46). (Siz şöyle deyin:) “Rabbimiz! Eğer unutur veya hata edersek bizi sorumlu tutma3! Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin ısrı /ağır yükü bize yükleme4! (3/81) Rabbimiz! Güç yetiremeyeceğimiz yükü de bize yükleme! Bizi affet! Bizi bağışla3! Bize ikramda bulun! Sen bizim mevlâmız /en yakınımızsın. Kâfirler toplumuna karşı bize yardım et5!”
Açıklama 1: 1. “Biz kimseye gücünün üstünde bir sorumluluk yüklemeyiz” Bu, Allah’ın fıtratının gereğidir. Allah, buyuruyor ki: “Sen yüzünü dosdoğru bu dine, Allah’ın fıtratına çevir. O, insanları ona göre yaratmıştır. Allah’ın yarattığının yerini tutacak bir şey yoktur. İşte sağlam din bu dindir.”(30/30). “Allah size bir güçlük çıkarmak istemiyor, fakat sizi arındırmak ve size olan nimetini tamamlamak istiyor. Belki şükredersiniz.” (5/6) .“Din konusunda size hiçbir zorluk yüklemedi.” (22/78)
İnsana kolaylığı gösteren, yaratılışına uygun yaşamasını emreden gerçek din fıtrata en uygun olan yaşayış şekli vahiydir.
2. Suç işleyen kendisine zarar verir. Yani hiç kimse başkasının hatasından ve günahından sorumlu değildir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “ Hiçbir kimse başkasının günah yükünü çekemez. İnsan, emek ve gayretinin neticesinden başka şey elde edemez. Bu gayretinin semeresi de ileride ortaya çıkacaktır. Emeğinin karşılığı kendisine tam tamına ödenecektir. Elbette son durak, Rabbinin huzuru olacaktır. O’dur güldüren ve ağlatan; O’dur öldüren ve yaşatan.” (53/36-44) , “Kim iyi iş yaparsa kendisi için yapar, kim de kötülük yaparsa kendi aleyhine yapar. Senin Rabbin kullarına asla haksızlık etmez”.41/46.
3. Unutmak ve hata etmek her insanın güç yetiremediği, elinde olmadan gerçekleşen bir durumdur. Hiç bir şekilde kazası mümkün olmayan namaz ibadetinin ancak unutulduktan sonra hatıra gelindiğinde kılınabilmesi, Oruçlu bir kimsenin unutarak yemesi ya da abdest alırken yanlışlıkla su yutması gibi durumlarda orucunun bozulmayacağı Allah’ın sağladığı kolaylıklardır ve Cenab-ı Hak insanı elinde olmayan unutma ve hata etmekten dolayı sorumlu tutmamıştır.
4. Isr; gelecek nebiye inanma görevidir. Kur’an’ın inmesi ve nebimizin gelmesiyle birlikte ısr yükü kalkmıştır. Allah Teala buyuruyor ki “Onlar (rahmetimi yazacağım kimseler) bu elçiye, bu ümmi nebiye uyanlardır. Onu yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı bulurlar. O, onlara iyiliği emreder ve kötülüğü yasaklar. Temiz ve lezzetli şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar. Isrlarını ve üzerlerindeki bağları kaldırır. Kim ona inanır, onu destekler, ona yardım eder ve onunla birlikte indirilen nura uyarsa, işte onlar umduklarına kavuşurlar” (7/157). Son nebi gelmiştir. “Muhammed sizin erkeklerinizden birinin babası değildir ama Allah’ın resûlüdür ve nebîlerin sonuncusudur” (33/40) Böyle bir görevimiz olmadığını içinde unutmamamız için de bize “Rabbimiz, önceki ümmetlere yüklediğin ısr yükünü bize yükleme” duası yaptırılır.
5. İnsana şah damarından daha yakın olan Allah-u Teala, kullarının bunu idrak ederek ve ayrıca duaya aracı da sokmadan dua etmelerini örneklerle vermiştir. Kuran-ı Kerim’de bize örnek gösterilen dualar O’nun direk kendisine, O’nun yakın, işiten, bilen olduğu idrakiyle güven içinde yapılmıştır. Buna örnek ayetler şöyledir: ” Rabbimiz! Bizi yoluna kabul ettikten sonra kalplerimizin kaymasına müsaade etme. Bize katından ikramda bulun; sen çokça bağış yaparsın. Rabbimiz! Sen insanları, geleceğinden şüphe olmayan bir günde bir araya getireceksin. Allah verdiği sözden caymaz “(3/8-9) “. Dediler ki: “Rabbimiz! Biz ne ettikse kendimize ettik. Eğer bizi bağışlamazsan ve bize acımazsan, kesin olarak kaybeden kişiler oluruz”(7/23). “Nuh “Rabbim! Bilmediğim şeyi sana sorduğum için sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz, bana acımazsan kaybedenlerden olurum” dedi. (11/47 “Musa dedi ki; “Rabbim! içimi aç, işimi kolaylaştır, dilimdeki düğümü çöz, Çöz de sözlerimi iyi anlasınlar. Ailemden birini de bana yardımcı yap” (20/20-28) “Zekeriya öyle seslenmişti: “Rabbim! En n iyi varis sensin ama beni tek başıma bırakma”(21/89) .
————————————————————————————————————————-